Kuranı Kerim'i hem Arapça hem de Kuran Türkçe Meali şeklinde okuyabileceksiniz
Arapça köklerin Türkçe kelime karşılığına kadar detaylı şekilde Kuranı Kerimi Türkçe anlayabileceksiniz.
Kuranı Kerim Türkçe mealini birçok müfessir âliminden okuyabilecek, ayrıca hangi müfessirin kuranı kerim Türkçe mealinden okumak istiyorsanız seçebileceksiniz.
Kuranı kerim Türkçe okurken aynı anda hangi sürede iseniz sesli şekilde mealini dinleyebileceksiniz.
Favori özelliği eklendi. Sureleri favoriye ekleyerek daha sonradan yeniden okuyabilirsiniz.
Örneğin Nisa Suresi 105. Ayette ‘’Kuşku yok ki, biz bu Kitap’ı sana, insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği ile hükmedesin diye hak olarak indirdik. Sakın hainlere yardakçı olma!’’ bu durum vahyedilmiştir. İsra Suresi 113. Ayette ‘’Eğer Allah’ın senin üzerindeki lütfu ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir grup seni şaşırtmaya mutlaka yeltenecekti. Ama onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar. Ve sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Allah sana Kitap’ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah’ın senin üzerindeki lütfu çok büyüktür.’’ vahyedilir. Yine Bakara Suresi 231. Ayette ‘’Allah’ın ayetlerini eğlence aracı yapmayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve kendisiyle size öğüt vermek için indirdiği Kitap’ı ve hikmeti hatırlayın. Allah’tan korkun ve bilin ki, Allah her şeyi çok iyi bilmektedir.’’ Ayette ‘’yeizuküm bihi’’ ifadesi çok önemlidir. ‘’Onunla’’ demektir. Hikmet ve Kur’an farklı bağlam olsa ‘’yeizuküm bihima’’ yani ‘’O ikisi ile’’ denirdi.
Yine Ahzab Suresi 34. Ayette ‘’Evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti aklınızdan çıkarmayın. Allah latiftir (en ince ayrıntıyı bilir), her şeyden haberdardır.’’ Demekki Kur’an ayetleri gibi hikmette okunan bir şeydir. Hadis veya sözlü bir şey değildir. Hikmet; Kur’an’ı, Kur’an ayetleriyle çözümlemedir. Çünkü Kur’an sanatı gereği ilgili bir ayette vahyedilen olayın devamını 30 sayfa sonraki ayette anlatabilmektedir. Bunları ise Kur’an’ı okuya okuya hikmete ulaşarak rahatça anlayabiliriz. Yine bu durumla ilgili İsra Suresi 39. Ayette ‘’Bunlar, Rabbinin sana, hikmetten vahyetmiş olduklarıdır. Allah’ın yanına başka tanrı koyma ki, kınanmış ve kovulmuş bir halde cehenneme atılmayasın.’’ aktarıldığı gibi Kuran’ın bir ismi de Hikmet Kitabı anlamına gelen Hakim’dir.
Şefaat ise geleneksel anlamda; kendisine Allah tarafından izin verilen kişilerin ve özellikle peygamberlerin, insanların affedilmesi için dilekte bulunması anlamına gelir. Arapçada ‘çift’ anlamına ‘şef’ kökünden ‘bir şeyi ikileme veya çiftleme’ anlamına gelir. Ayrıca ‘bir işte başka bir kişinin yardımını, aracılığını isteme ve bir zararın defedilmesinde veya bir faydanın sağlanmasında aracı olmaya çalışmak gibi anlamları vardır.
Şefaat bu kullanılan anlamlarda Kur’an’da asla geçmez. Bu ayetlerde net bir şekilde anlatılmıştır. Zümer Suresi 43 ve 44. Ayetlerinde ‘’Yoksa Allah’ın berisinden şefaatçılar mı edindiler? De ki: “Onlar hiçbir şeye sahip olmayan/hiçbir şeye gücü yetmeyen, aklını da işletmeyen varlıklar olsalar da mı?” De ki: “Şefaat, tümden ve sadece Allah’ındır. Göklerin ve yerin mülkü/yönetimi O’nundur. Sonunda O’na döndürüleceksiniz.” Örneğin Bakara Suresi 48. Ayette ‘’Ve sakının o günden ki, hiçbir benlik bir başka benliğin herhangi bir şeyi için karşılık ödemez; hiçbir benlikten şefaat kabul edilmez, hiçbir benlikten fidye alınmaz. Ve onlara yardım da edilmez.’’ Vahyedilmiştir. İlgili tüm ayetler mahşer günü kimseye şefaat edilmeyeceğini açıkça vahyeder.
Dünyevi hayatta ise insanlar birbirlerine destek çıkabilirler. Bu konuda dünyevi ilişkiler anlamında kullanılan şefaat ise Nisa Suresi 85. Ayette yer almaktadır. ‘’Kim güzel bir işe aracı olursa ondan ona bir pay vardır. Kim kötü bir şeye aracı olursa ondan da ona bir pay vardır. Allah her şeye, herkese gıda ulaştırır, Mukît’tir.’’ Burada Men yeşfa’ şefaaten kelimeleri kullanılmıştır. Burada şefaat; ‘’öncülük etmek, vesile veya sebep olmak” anlamındadır. Şefaat edebilecek varlıklar ise ‘’meleklerdir’’ Zuhruf Suresi 86. Ayette ‘’O’nun berisinden yakardıkları, şefaate sahip olamaz! Hakka tanık olanlar müstesna. Onlar, ilimden nasiplenmekteler.’’ Ve Meryem Suresi 87. Ayette ‘’Rahman katında söz almış olandan başkaları şefaat imkânı bulamazlar.’’ Bahsedilen varlıklar meleklerdir. Bunu Necm Suresi 26. Ayette anlarız. ‘’Göklerde nice melekler var ki, şefaatleri hiçbir işe yaramaz. Allah’ın, dilediği ve hoşnut olduğu kimseler için izin vermesinden sonraki durum müstesna.’’ Mahşerdeki şefaate ulaşmak için Yüce Allah’ın izin vermesinin ve sözlerinden razı olduğu kişilerin arasında bulunmak şarttır. Bu, Cennete giden Müslümanların oradaki derecelerinin arttırılması anlamındadır. Meleklerin eliyle verilen bir müjde gibidir. Sanıldığı gibi Cehennemden çıkartılıp Cennete gönderilmek şeklindeki şefaat anlayışı asla Kur’an’da yer almaz. Yüce Allah’ın kararı kişilere göre değişmez. Kimin cüretine ki Cehenneme gidecek birini verilen İlahi hükme rağmen Cennete torpille götürsün? (Haşa !) Bu durum açıkça şirktir. Tarikat ve Cemaatlerin anlattığı hikayeler ve Cennet için aracı olan evliya masalları tamamen Kur’an da anlatılan ‘şirk’e eş değerdir. Bilinmesi gereken şey Cahiliye Dönemi zamanındaki insanların Allah inancı olduğu ve yaptıkları putları Yüce Allah’a ulaşmayı sağlayacak bir yol olarak görmeleridir. Nitekim Yunus Suresi 18. Ayette ‘’Allah’ın yanında bir de kendilerine zarar veremeyen, yarar sağlayamayan şeylere kulluk ediyorlar ve şöyle diyorlar: “Bunlar bizim Allah katındaki şefaatçılarımızdır.” De onlara: “Allah’a, göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi haber veriyorsunuz?” Şanı yücedir O’nun, ortak koştuklarından arınmıştır O.’’ ve Zümer Suresi 3. Ayette ‘’Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı-duru din yalnız ve yalnız Allah’ındır! O’nun yanında birilerini daha veliler edinerek, “Biz onlara, bizi Allah’a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz.” diyenlere gelince, hiç kuşkusuz, Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz. ‘’ ayetleriyle bu konu ile ilgili örnekler ve açıklamalar vahyedilmiştir. Bu durum aradan 1400 yıl geçmesine rağmen maalesef değişmemiştir. İnsanlar her zaman bir aracı, yardımcı aramışlar ve bu arayış uğruna şirke düşüp inançlarını heba etmişlerdir. Halbuki Kaf Suresi 16. Ayette de denildiği gibi ‘’Yemin olsun ki, insanı biz yarattık. Nefsinin ona neler fısıldadığını da biz biliriz. Biz ona, şah damarından daha yakınız. ‘’ Yüce Allah bize en yakındır. Yalnız ona dua edip hiçbir aracıya inanmamalıyız.
Son olarak ‘’Geleneğe’’ inananların, Kur’an Müslümanlarına karşı sayıca çok fazla olması asla onların haklı olduğuna bir delil değildir. Söylenilecek her söze Kur’an ayetlerinin vereceği bir cevap vardır.
Hüseyin Anıl ASLAN
_______________________________________________________________
Kaynakça:
AYDIN, Ali; Nebi ve Resul arasındaki Farklar, İstanbul, 2021.
İki Kritik Kavram; HİKMET ve ŞEFAAT
The post İki Kritik Kavram; HİKMET ve ŞEFAAT appeared first on Ceride-i İlmiyye.