Yazı seremizin yedincisine gelmiş bulunmaktayız. Yazı serisini takip edenler, üçüncü seride verdiğimiz ahlaki ikilem tablomuzu sırasıyla ele aldığımızı bilirler. Sıra lanet-rahmet kavramlarına geldi. Ramazan ayına girdiğimiz bu günlerde, Ramazanın rahmet, mağfiret ve bereket ayı olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Yazımızın Ramazan ayına denk gelmesini bu bağlamda değerlendirebiliriz. Ahlaki ikilem barındıran lanet-rahmet kavramlarını, mağfiret ve bereket üzerinden detaylandırmaya gayret gösterelim. Gayret bizden Tevfik Allah’tandır.
Rabbimizin haber verdiği bir hakikatle konumuza başlayalım:
“Ben, cinleri[1] ve insanları sadece ve sadece, bana kulluk etsinler diye yarattım”[2] (Zariyat 51/56)
Farkındaysanız yazı serimizin başından beri Âdem-İblis kıssası üzerinde durmaktayız. Bu kıssanın başlangıç olması açıdan bizlere çok şey anlattığı aşikârdır. Bu sebeple bu yazı da bu kıssayla başlanacak ancak detaylara girilmeyecektir. Âdem-İblis kıssası, kulluğun sınanması bakımından önemlidir. Âdem ve eşi bu sınanma sonucunda önce hata yaptılar, ardından hatalarını anladılar ve Allah’tan mağfiret dileyerek şöyle dua ettiler “Dediler ki: “Rabbimiz! Biz kendimizi kötü duruma düşürdük. Bizi bağışlamaz ve ikramda bulunmazsan, kaybedenlerden oluruz.”[3] İblis hatasında ısrar etti, “Rabbim!” dedi. O zaman bana, bunların diriltilecekleri güne kadar yaşama fırsatı ver.”[4] Malumumuz İblis, Allah’ın rahmeti sayesinde hesap gününe kadar fırsat verilenlerden oldu…[5] Sonuç olarak Âdem’in istiğfarı, İblis ’in ısrarı aynı cezayı almalarına sebebiyet verdi.[6] Fakat Kur’an’ın hiçbir ayetinde Âdem ve eşinin lanetlenmesinden bahsedilmez. İblis ’in lanetlenmesinden bahsedilir ve bizlere dersler verilir.
Kulluğun sınanması ile lanet-rahmet meselesi arasında bir bağ var mıdır?
Yapılan bir çalışmada[7] Müslümanlar olarak[8] lanet olayının toplumca kapsamlı bir şekilde bilinmemesinden dolayı, Müslümanların kendileriyle alakalı bir gündemlerinin bulunmadığı tespitine varılmıştır. İnsanların aklına lanet denince sadece Yahudilerle ilgili hadiselerin geldiği aşikârdır diyebiliriz. Bu sebepten dolayı İblis ’in[9] (şeytanın[10]) ve insanın[11] lanetlenmesinin şartlarını ve sonuçlarını çok iyi anlamamız gerekmektedir.
Müfredata[12] baktığımızda Lanet ”belirlenmiş yoldan atılmak ve uzaklaştırmak anlamına gelen, Yüce Allah için kullanıldığında ahirette cezaya müstahak olmak anlamına gelir; dünyada ise, Allah’ın rahmetinden ve yardımından uzak düşmek ve onlardan kopmak ” anlamına gelmektedir.
Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda bireysel ve toplumsal/sosyal lanetlerin[13] gerçekleştiğini görmekteyiz.
Bu yazıda toplumsal lanete mazhar olanları değil de kişisel olarak, bireyin lanetlenmesine sebebiyet veren tutum ve davranışları şöyle özetleyelim;
Allah’ın hükmünü tanımamak yani emirlerine uymamak, yasaklarını çiğnemek, (Nisa 4/47) vahye kulaklarını kapatarak yani kalplerimiz kılıflıdır demek, (Bakara 2-88-89) Vahiyde tahrifat yapmak, (Nisa 4/46) küfrü tercih etmek ve kâfir olarak ölmek, (Bakara 2/161) Allah’la olan ahdi bozmak, (Maide 5/13) verilen sözlerin yerine getirilmemesi, (Muhammed 47/21-23) Allah ve Resulünü incitmek, (Ahzap 33/57) mü’min erkek ve kadınlara iftira atarak onları incitmek, (Ahzap 33/58) Allah için saygısız sözler söylemek, (Maide 5/64) Allah’ın indirdiklerini gizlemek, (Bakara 2/159) tağutlardan yana olmak ve onları tasvip etmek, (Maide 5/60) münafıklık yapmak, (Tevbe 9/68) zulüm işlemek ve zorbalık etmek, (Araf 7/44) eşlere zina isnadında bulunmak, (Nur 24/6-7) haksız yere bir mü’min öldürmek, (Nisa 4/93) Allah adına yalan uydurmak, (Hud 11/18) Allah’a şirk koşmak, (Fetih 48/6) vd. şeklinde özetleyebiliriz.
Allah Teâlâ kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz.[14]
Allah’ın yarattığı varlıklardan medet umanlar, Zatı (isimleri[15]) hakkında bilmediğimiz şeyler söyleyenler,[16] şeytanın dostlarıdırlar. Muhakkak ki şeytanın, Allah’a dayanıp güvenen kulları üzerinde hiçbir yaptırım gücü yoktur.[17]Allah Teâlâ yarattığı kullarının nelerden sakınacaklarını seçtiği Elçiler vasıtasıyla bizlere bildirir.[18] Allah, kimseye zulm etmez[19]rahmetiyle muamele etmeseydi doğru yolu asla bulamazdık. Nisa 51. ayette “Allah’ın kitabından nasiplendirilmiş (bilgi verilmiş) olanları görmedin mi? Hayırsızlara ve tağutlara[20] inanıp güveniyor, kâfirler için de şöyle diyorlar: “Bunların yolu, müminlerin yolundan daha doğrudur.” Bu sözleri sarf edenlerin lanetlendikleri devamındaki ayette haber verilmektedir. “Yoksa Allah’ın mülkünden bir payları mı var?[21] Öyle olsa insanlara çok küçük bir şey[22] bile vermezler.[23]”(Nisa 4/53)
Unutmayalım lanet rahmetten uzaklaştırma, rahmetten mahrum bırakılmadır. Lanet sonucunda meydana gelecek cezalar, Kitabımızda en ince ayrıntısına kadar açıklanmıştır. “Lanet imtihan edilenin tavrını, tepkisini test etmek için değil, kulun Allah’ın öfkesini celp edecek davranışları ve tutumları sonucu belirmiş bir ceza durumudur. Bu sebepledir ki Kur’an lanetin hem sebepleri hem de sonuçları konusunda önemli miktarlarda malumat sunar.”[24]
Allah Teâlâ kullarına verdiği rızık ve nimetlerden dolayı onları hem sıkıntılarla hem sevinçlerle imtihan etmektedir. Nimetler karşısında şükür,[25] sıkıntılar karşısında sabır göstermek[26] bir mü’mine yakışan tavırdır. Ancak sıkıntı verici durumların sadece imtihan için olduğu yargısında bulunmak doğru değildir. Aksi halde lanet ve sonuçlarını, Allah’ın imtihan etmek için verdiği sıkıntılarla karıştırılmış olunur. Bu durumda da ilahi mesaj yanlış anlaşılmış olunur.
Allah, rahmetiyle her şeyi kuşatmış olmasaydı istiğfar etmeyi bizlere nasip etmezdi. Elçiler, istiğfarın önemini aldıkları vahiyle bizlere bildirdiler. Örneğin Âdem ve eşinin tövbesini yukarıda vermiştik. Vahyin önemini kavradığımızda Allah’ın rahmetini ve yardımını her zaman umabiliriz. Allah’ın kullarına yardımı rahmetinden dolayıdır. “Rahmet, Allah’ın sıfatı olarak geldiğinde ihsanı kastedilir. Denilir ki Araf suresi 156. ayette, Allah Teâlâ dünyada Rahman, ahirette ise Rahim’dir. Zira O’nun ihsanı mü’min ve kâfirlerin tümünü kapsamakta; ahirette ise sadece mü’minlere aittir. Yani ilahi rahmetin dünyada hem mü’min hem kâfirleri kapsadığına, ahirette ise sadece mü’minlere has olduğuna bu ayet işaret eder.”[27]
“Arşı /yönetim merkezini taşıyanlarla onun çevresinde olanlar (melekler), yaptığını mükemmel yapması sebebiyle Rablerine boyun eğer, ona inanıp güvenirler. Ona inanıp güvenmiş olanlar için de şu şekilde bağışlanma talebinde bulunurlar: “Rabbimiz! Sen, ikramınla ve bilginle her şeyi kuşatmış durumdasın. Tövbe edenleri /dönüş yapanları ve senin yolunda gidenleri bağışla; onları yakıcı ateşin azabından koru!” (Mü’min 40/7)
Allah’ın rahmetinden ümit kesmek bir mü’mine yakışmaz.
Kulluk bilinciyle hareket edenler, her zaman ve her yerde, şartlar ne olursa olsun iyilik ve güzellikleri çoğaltırlar. Yazının başında Ramazan ayının rahmet, mağfiret ve bereket ayı olduğundan bahsetmiştik. Gelin bu ayı en güzel şekilde değerlendirelim her türden iyiliği çoğaltalım, bol bol istiğfar edelim. Allah’ın bereketi üzerimize yağdırmasını umalım.
Kısaca konuyu toparlayalım; hangimizin daha güzel amel edeceğinin görünmesi, kulluk bilincimizle yakından alakalıdır diyebiliriz.
Ayetlerimize inanıp güvenenler sana gelince de ki: “Selam[28] size! Rabbiniz, bol bol ikramda bulunmayı kendine görev olarak yazmıştır. Şöyle ki içinizden kim bir cahillik ederek[29] kötülük yapar, ardından da tövbe edip /dönüş yapıp kendini düzeltirse iyi bilsin ki Allah, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır.”
Mürüvvet ÇALIŞKAN
__________________________________________________________________
[1] “Bir gün meleklere: “Âdem’e secde edin /karşısında saygıyla eğilin!”dedik; İblis hariç hemen secde ettiler. İblis de (melek olarak görevlendirilen) o cinlerdendi ama Rabbinin emrinden çıktı. Şimdi siz, onu ve soyunu, benimle aranıza koyup veliler mi ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar size düşmandır. Yanlış yapanlar için ne kötü tercihtir bu!” (Kehf 18/50) [2] İnsanların ve cinlerin yaratılışının tek gayesi, Allah’a kulluk etmeleridir. Allah’ın emir ve yasaklarına uygun olarak yapılan her türlü iş ve günlük çalışma da kulluğun kapsamına girer. Kim İblis gibi davranır da Allah’a kulluktan kaçınırsa, cezasını görür (Nisa 4/172-173, A’raf 7/11-23). [3] Bknz: Araf 7/23 [4] Bknz: Hicr 15/36, Araf 7/14, Sad 38/79 [5] Bknz: Sad 38/80-81 [6] Bknz: Bakara 2/38 [7] Ulusal Tez Merkezinde Lokman DAŞTAN’ın “Kur’an’da Lanet Kavramı ve Lanetin Sebepleri” adlı tezine bakılabilir. [8] Bu yazıya başlamadan kendimin dahi farkında olmadığı bir hakikatle karşı karşıyayız. [9] “Yapılan her şeyin karşılığını bulacağı güne kadar lanet / dışlanma senin üzerinde olacaktır” (Hicr 15/35) [10] “Allah, şeytanı lanetledi /dışladı. O da şöyle dedi: “Ne olursa olsun, senin kullarından belli bir kesimini kendime pay edineceğim.” (Nisa 4/118) [11] ““Bizim kalplerimiz kapalı!” dediler. Hayır, ayetleri görmezlikte direnmeleri sebebiyle Allah onları dışladı. Artık pek azı inanır.” (Bakara 2/118) [12] Ragıp El –İsfahani, Müfredat, “L-a-n” maddesi, s.960, Çıra Yayınları, 2010, İstanbul [13] Örneğin Firavun ve emrinde olanlar, Yahudiler (tümü değil) Ad kavmi örnek topluluklardandır. [14] Bknz: Nisa 4/116 [15] “En güzel isimler/özellikler Allah’a aittir. Ona, onlarla dua edin. Allah’ın özellikleri hakkında saptırma yapanları bırakın. Onlara yaptıklarının cezası verilecektir.” (Araf 7/180) [16] Bknz: Araf 7/33 [17] “Zaten şeytanın, inanıp güvenen ve Rablerine dayananlara boyun eğdirecek bir gücü yoktur.” (Nahl 26/99 [18] “Allah, meleklerden de; insanlardan da elçiler seçer. Allah daima dinler ve görür.” (Haz 22/75) [19] Allah Teâlâ’nın laneti zalimlerin üzerinedir. (Bknz Araf 7/44) [20] Tağut, haddini aşmakta ileri giden insan ve cin şeytanlarıdır. Bunlar, yoldan çıkmakla kalmaz ayetleri ya yok sayarak veya anlamlarını bozarak başkalarının da haddini aşmasına ve yoldan çıkmasına sebep olurlar (Bakara 2/256, 257; Nisa 4/60, 76; Maide 5/60; Nahl 16/36; Zümer 39/17). [21] Ayrıca bknz: Sâd 38/10. [22] “Nakiyr”, hurma çekirdeğinin arkasında bulunan, nokta büyüklüğündeki bir çukurdur. Bu sözcük Arapçada küçük ve önemsiz şeyleri anlatmak için kullanır [23] Ayrıca bnkz İsra 17/100 [24] Kur’an’da Lanet Kavramı ve Lanetin Sebepleri [25] İblis’in zannı “Sonra önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım. Onların çoğunu, şükretmeyen /sana karşı görevlerini yerine getirmeyen kişiler olarak göreceksin.”(Araf 7/17) [26] Bknz: Bakara 2/153 [27] Müfredat [28] Arapça “Selam size!” (Selâmun aleykum) Türkçe’de “Size selamet (esenlik ve güvenlik) olsun” demektir. [29] Ayette geçen (cehâlet)’in Türkçe karşılığı cahillik veya cahillik etmektir. Cahillik, bilmemek; cahillik etmek de bildiği halde kendini tutamayarak yanlış iş yapmaktır. Züleyha ve diğer kadınların onu elde etmeye çalışmaları karşısında Yusuf aleyhisselamın söylediği şu sözler, cahillik etme anlamına uygun düşmektedir: “Rabbim! Bu kadınların istediklerine uymaktansa hapsi tercih ederim. Onların oyununu benden savmazsan onlara karşı çocukça davranır ve cahillik edenlerden olurum.” (Yusuf 12/33) . Yusuf (as) kendine hakim olamamaktan korkuyordu. Allah Teâlâ kimseye gücünün üstünde bir sorumluluk yüklemediği için (Bakara 2/286) bu ayette geçen cehalet kelimesine “bilmeden” anlamı verilemez.The post İYİLİK VE KÖTÜLÜK BAĞLAMINDA SUÇLULUK PSİKOLOJİSİ –VII- appeared first on Ceride-i İlmiyye.