Sağ ve Sol ideolojilerini anlamak için öncelikle ‘ideoloji’nin tanımını bilmemiz gerekir. İdeoloji kavramı; siyasal veya toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükümetin, bir partinin, bir grubun davranışlarına yön veren politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dini, moral, estetik düşünceler bütünüdür. İdeoloji “toplumsal yaşamla ilgili düşünce, anlamlar ve sembolik temsillerin alanına işaret eden bir kavram” olarak tanımlanmaktadır. İdeolojiler kitlelere rehberlik eden düşüncelerdir. Kavramsal olarak ise Fransız İhtilali (1879) sonrası 19.yy. da şekillenmiştir. Sözcük olarak ‘’Fikirlerin Bilimi’’ anlamına gelir.
Ünlü ideologlardan Karl Marx’a göre ideoloji; İdeolojiler aldatıcı olan fikirler sistemi ya da sınıf çıkarlarına hizmet eden bir gizemleştirme aracıdır. İtalyan düşünür Gramsci ise ideolojiyi toplumsal sistemin kendini yeniden üretmesini sağlayan egemen ideoloji olarak ele alır ve hegemonya kavramıyla ilişki kurar. Fransız filozof Althusser ideolojiyi “bir insanın ya da toplumsal grubun zihninde egemen olan fikirler ve temsiller” olarak tanımlar.
Sağ Ve Sol Kavramları Tarih Sahnesine Giriyor
‘Sağ ve Sol’ kavramlarının kökenini incelediğimizde burjuva (kentlerde yaşayan, üretim araçlarını ellerinde bulunduran, sosyal statü ve gücünü eğitiminden, işveren konumundan ve zenginliğinden alan kişiler) devrimleri dönemine gitmemiz gerekir. 1789 Fransız Devrimi sürecinde parlamentoda ortaya çıkan oturma biçimiyle birlikte sağ ve sol kavramları tarih sahnesindeki yerini almıştır. Mutlak monarşinin, feodal düzenin devam etmesinden yana olan aristokratların başını çektiği grup parlamentonun ‘sağ’ında, feodal düzenin yıkılıp, cumhuriyetin ilan edilmesini talep eden burjuvazinin başını çektiği grup ise parlamentonun ‘sol’unda yer almıştır. Geçmiş rejimi ve imtiyazları temsil eden aristokratlar ve ruhban sınıfının temsilcileri de aristokratlarla aynı safta, yani sağda yerlerini almışlardı. Bir dönem sonra aristokrasi ve rahipler meclis dışında kalırken yerlerini burjuvaziye bırakmıştır. Sanayi Devrimi’yle Meclis’in sol tarafına işçi haklarını savunan temsilciler geçmiştir. Böylelikle Fransa’da bir dönemin solcuları yeni dönemin sağcıları olmuştur. Meclis’te ilk olarak solu burjuvazi temsil etmekteydi.
Değişim Hakkında
Değişim karşısında alınan tutum sağda ya da solda olmayı belirleyen temel bir ölçüttür. Ancak belirtilmesi gereken bir nokta da Muhafazakâr sağ çizgide yer alan kesimlerin ‘değişimi’ nasıl yorumladığı durumudur. Muhafazakârlar daha çok ‘’devrimlerle birlikte ortaya çıkan köklü dönüşümlere, oluşlara itiraz ederler ve buna karşı geleneği savunurlar’’. Muhafazakârlar köklü dönüşümler yerine, daha yüzeysel bir dönüşümden yana tavır alırlar. Klasik muhafazakârlık, eski toplumsal kurumlara karşı yürütülen burjuva- liberal ve devrimci müdahaleler ile her türden radikal politika karşısında, aydınlanmaya ve modernleşmeye kuşkuyla bakan taşranın politik savunucusu olmuştur. Tarihsel süreç içinde ilk başlarda muhafazakârlığı ‘sağ’da, burjuvazinin dünya görüşünü ifade eden liberalizm ve aydınlanmayı ise ‘sol’da konumlandırabiliriz. Liberalizm; kapitalizme uygunca gelişmiş ve mevcut feodal düzene, aristokrasinin ayrıcalıklarına, dinsel kurumların baskılarına bir itiraz olarak öne çıkmıştır. 1789 Fransız İhtilali bir anlamda liberalizmin ve aydınlanmanın hayata geçirilmesi anlamına gelmiştir. Muhafazakârlık ise burjuva demokratik devrimlerine bir itiraz olarak ortaya çıkmıştır.
>=< Yönlerdeki Değişimler <=>
Burjuva sınıfı; mevcut feodal, teokratik ve sistemsel ayrıcalıklara dayalı olan düzeni yıkarken tarihsel olarak ilerici bir rol oynamıştır. Bu nedenle bu sınıfın 19.Yy. devrimler çağında solda yer aldığını söylemek mümkündür. Burjuvazinin ideal olarak gördüğü eşitlik anlayışı insanların yasalar önünde eşit olması doğrultusundadır. Aristokrat sınıf ise burjuvazinin karşısında tutucu, mevcut düzenden yana bir tavır alarak sağda konumlanmıştır. İlk solcular liberallerdir, yani burjuvalardır. Sağcılar ise muhafazakârlardır. Bunlar başlarda millet fikrini reddediyordu.(Sonradan değişimler oldu) Gerçekten de milletler, ulusal demokratik devrimlerini gerçekleştiren, burjuvazilerin yükselişiyle oluşmuşladır. Ruhban sınıfının temsilcileri de aristokratlarla aynı safta, yani sağda yerlerini almışlardı. Bir dönem sonra Meclis’ten aristokrasi ve rahipler çekilirken, yerlerini burjuvaziye bıraktılar. 19. Yüzyıl sanayi devrimiyle Meclis’in sol tarafına işçi haklarını savunan temsilciler geçti. Böylelikle Fransa’da bir dönemin solcuları yeni dönemin sağcıları oldu. Liberal ideolojinin soldan sağa doğru geçişi, burjuva sınıfının iktidarı aristokrasiden alması ve kapitalizmin gelişmesinin önündeki engelleri kaldırarak, burjuva toplumunu egemen kılmasıyla birlikte oldu. Muhafazakâr ideolojinin de bu süreçle birlikte dönüştüğünü söylemek mümkündür. Feodalizmin savunuculuğunu yapan muhafazakâr ideoloji, kapitalizmin ve modernite’nin egemen hale gelmesiyle birlikte, modern karşıtı kimliğini bir kenara bıraktı. Solculuk kavramı ise, mevcut kapitalist sistemi aşmak ya da sınırlandırmak isteyen partilerin kavramı oldu. Liberalizm soldan sağa geçerken, bu süreçte Sosyalizm ‘sol’ kavram haline geçti. Sağ ve sol kavramları tarihsel süreç içerisinde farklı anlamlara geldiği gibi, farklı coğrafyalarda da farklı anlamlara gelebilmektedir. Örneğin. ABD’deki sağ ve sol ayrışmasını bu konuyla ilgili örnek olarak verebiliriz. Liberalizm genel olarak sağ dünya görüşleri arasında yer alırken ABD’de de bu durumun tersi söz konusudur. ABD’de liberal olmak daha çok solcu olmak anlamına gelmektedir. Cumhuriyetçi kanat ise sağcıdır.
Peki Ne Oldu da Yönler Değişti?
Sanayi Devrimi Batı toplumlarının yapısında oldukça önemli değişimleri beraberinde getirmiştir. Öncelikle bu devrim, ücretli emeği ortaya çıkarmıştır. Sanayi Devrimi’yle birlikte toplumsal yapıda temel olarak iki sınıf oluşmuştur. İlki üretim araçlarının mülkiyetine sahip olan burjuvazi, diğeri ise toprağa bağımlı olmaktan kurtulan, özgürleşen ve emeğinden başka satacak bir şeyi olmayan işçi sınıfı (proletarya) dır. İşçi mücadelelerinin, işçi sınıfının çıkarlarının ve eşitlikçi düşüncenin, işçi sınıfının dünya görüşü olma iddiasında olan ideolojilerin ortaya çıkması ile birlikte sol artık bu ideolojileri içermeye başlamış, liberal ideoloji ise sağda konumlanmaya başlamıştır. İktidarı aristokrasiden alan burjuvazi artık devrimci niteliğini yitirmiş mevcut sistemin temsilcisi konumuna gelmiştir. Başka bir ifadeyle burjuva sınıfı sağcılaşmıştır. Solculuk ise işçi sınıfına ve işçi sınıfının sömürüsünü ortadan kaldırmayı amaçlayan dünya görüşlerine katılmıştır.
Sol, gelir dağılımında adaleti, yani ‘sosyal adaleti’ arayan siyasal yaklaşımdır. Sağ ise, temel olarak, güçlü bir gelenekçilikle bezenmiş, liberal ekonomik politikalardan oluşur. Batı’da sağ siyasetin temeli, ekonomik liberalizmdir. Bu düşünce sermayenin ve girişimcinin özgürleşerek güçlenmesi ve bunun ekonomik gelişmeyi sağlamasıdır. Sağ ve solu modern dönemde ayırt eden en temel ölçütün emek ve sermaye ilişkisi olduğu söylenebilir. Emekten yana olmak, mevcut kapitalist düzeni emek lehine, eşitlikçi bir şekilde dönüştürmek, solda olmak anlamına gelirken; sermayeden yana olmak, mevcut kapitalist sistemi savunmak, sağda olmak anlamına gelmektedir.
‘Ulusalcı sol’a göre ise temel çelişki emek sermaye çelişkisi değildir. Bu anlayışa göre temel çelişki ezilen uluslarla, ezen uluslar, yani emperyalizm arasındadır. Bu anlamda emperyalizmden yana olmak sağcı olmak anlamına gelirken, emperyalizme karşı ezilen ulusun tarafında yer almak solcu olmak anlamına gelmektedir.
Eşitlik Hakkında
Sağ ve solu birbirinden ayıran bir diğer temel ölçütün ‘eşitlik’ konusu olduğu söylenebilir. Sol’un temel amacı insanlar arasında ortaya çıkan sınıfsal eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasıdır. Bu anlamda eşitlik ilkesi solun benimsemiş olduğu en temel ilkedir. Sağcılar ise eşitlik düşüncesine daha temkinli yaklaşırlar. Örneğin klasik muhafazakârlık görüşü; eşitlikçi bir düzen yerine hiyerarşiye dayalı bir düzen önerir. Bu anlayışa göre, bazı insanlar yönetmek bazısı ise yönetilmek için yaratılmıştır. Eşitlik fıtrata terstir. Bu nedenle insanların eşit olması mümkün değildir. Bunun yanında liberal sağ anlayış ise biçimsel bir eşitlikten yanadır.
Klasik liberalizm; sosyalizm gibi ekonomik eşitlik düşüncesine olumlu bakmaz. Çünkü liberallere göre bu türden bir eşitlik olanaksızdır. İnsanların kimileri, kimilerine göre daha yetenekli veya daha zeki olduklarından sınıfsal olarak daha üst konumlarda yer alırlar. Bu nedenle klasik liberallere göre sosyalizmin ekonomik eşitlik düşüncesi de anlamsızdır. Liberalizm, eşitsizliklerin kişilerin kendilerinden kaynaklandığı düşüncesini savunurken; sol ise eşitsizliklerin genel olarak özel mülkiyetin varlığından kaynaklandığı düşüncesini savunur. Liberal sağ çizgi; eşitliği daha çok hukuksal bir değer olarak savunur. Sol ise özellikle ‘ekonomik eşitliğe’ vurgu yapar. Komünist sol ise eşitsizliğin ve sömürünün kaynağının özel mülkiyet olduğu tezini savunur. Eşitliğin gerçekleşmesi için özel mülkiyetin ortadan kaldırılması gerektiği ve ancak bu durumda gerçek bir eşitliğin sağlanacağını söyler. Sosyal demokrat sol ise, özel mülkiyeti, piyasa ekonomisini kabul ederken, diğer taraftan eşitliğin sağlanması için mülkiyetin ya da piyasa ekonomisinin sınırlandırılması, denetlenmesi gerekliğini ön plana çıkarır. Başka bir şekilde söylersek, sosyal demokrasi mevcut kapitalist sistemin daha eşitlikçi bir yapıya kavuşması yolunda politika üretir.
Özgürlük Hakkında
Sol’u tanımlayan temel kavramlardan biride özgürlüktür. Burjuva demokrasisi çerçevesinde liberal sağ; özgürlüğü merkez alarak eşitliği onun üzerinden tanımlarken, Sol ise eşitliği merkez alarak özgürlüğü eşitlik üzerinden tanımlayan görüşü savunur. Sağ ve solun özgürlük konusundaki yaklaşımındaki bir diğer önemi nokta ise; liberal özgürlük anlayışı negatif haklar ve özgürlükler esasına dayalıdır. Negatif haklar; insan hak ve özgürlükleridir. Pozitif özgürlük anlayışı ise daha çok sosyalistleri ilgilendirir. Pozitif özgürlük hakları negatif özgürlük haklardan farklı olarak ekonomik temelli haklardır. Bu haklar ise ancak dışarıdan gelecek bir müdahaleyle ortaya çıkabilir. Bu müdahale ise devletin ekonomik yaşama müdahalesidir. Pozitif özgürlük anlayışı; sosyoekonomik durumlarından dolayı çeşitli haklarından mahrum kalan bireylerin bu haklarını yaşayabilmeleri için gerekli koşulların oluşturulması gerektiğini savunur.
Mülkiyet Hakkında
Sağ ve solu birbirinden ayırt etmemizi sağlayacak bir diğer ölçüt ise mülkiyet ve bununla bağlantılı olarak ekonomi politikaları perspektifidir. Sağ, mülkiyetin korunması ve güçlendirilmesi gerektiğini vurgular. Sol ise insani varoluşun ve yeteneklerinin, mülkiyet mantık ve ilkelerine üstün olmasını vurgular. Sol burada mülkiyetin gereklerinin toplumsal yaşamda baskın olmasına karşı direnir. Mülkiyeti sınırlamak, özel değil de toplu mülkiyeti getirmek, solun mülkiyetin dokunulmazlığı fikrine karşı verdiği mücadelenin unsurlarıdır. Klasik liberal anlayışa göre mülkiyet hakkı insanın dokunulmaz haklarından biridir. Sol ise mülkiyet hakkı konusuna daha temkinli yaklaşır. Radikal sol ise tamamen karşı çıkar. Burada solun iki temel anlayışı olduğunu söyleyebiliriz. Sosyalist sol mülkiyeti insanın bir başka insan tarafından sömürülmesinin bir aracı olarak görür. Bu anlayışa göre kapitalist toplumda özel mülkiyete sahip olan burjuvazi mülkiyeti olmayan işçi sınıfını sömürür. Bu sömürünün kaynağı ise özel mülkiyetin varlığıdır.
Hüseyin Anıl ASLAN
Yayınlandığı Yer:
________________________________
Kaynakça:
Marx Das Kapital
Hurşit Güneş; Adalet Çağrısı Doğan Kitap
Ahmet İnsel; Solu Yeniden Tanımlamak Birikim Yayınları
Gencay Şaylan; Temsili Liberal Demokrasinin Önlenemez Krizi İmge Yayınları
Tanıl Bora; Cereyanlar İletişim Yayınları
Doğan ERGENÇ: Sağ ve Solun Günümüz Türkiyesi’ndeki Anlamı Üzerine Bir Araştırma: Farklı Sosyo-Ekonomik Grupların Sağ ve Sol Algısı
The post ‘SAĞ’ ve ‘SOL’ Kavramının Tarihi Gelişimi ve Nitelikleri appeared first on Ceride-i İlmiyye.