Çınar ağacının altında oturan ihtiyarın dikkatini çekmişti çocuk.
Zoraki adımlarlar ile yürümeye çalışan çocuğu göz ucuyla takip etmeye başladı. Çocuğa baktıkça merakı arttı. Çocuğun yanına doğru geldiğini fark edince gülümsedi.
“Oturabilir miyim dede?”
İhtiyar tebessümle “Tabi delikanlı.” deyip biraz kenara çekildi.
Çocuk mahzundu, gözlerinin ardındaki kederi gördü ihtiyar.
“Adın ne senin?”
Çocuk isteksiz, cılız bir sesle “Adım mı? Çok adım var benim.”
İhtiyar bir gariplik olduğunu anladı, sessiz kaldı.
Çocuk bir müddet sonra ihtiyarın elinin yanına elini koydu. “Bak.” dedi.
“Benim bedenim genç, senin bedenin yaşlı.”
Sonra elini kalbinin üzerine koydu.
“Benim içim yaşlı, senin dışın. Bir de bana delikanlı diyorsun.” dedi.
İhtiyar, çocuğun elini tuttu. “Anlat bakalım ihtiyar çocuk. Nedir seni böyle düşündüren?”
“Adımı sordun. Ben Filistin’deki, Türkistan’daki, Arakan’daki, depremlerdeki, yangınlardaki çocukları temsil ettiğim ve onların hüzünlerini, acılarını, kederlerini taşıdığım için ben hepsiyim… Dünyanın seyirci kaldığına, insanların sorumsuzluğuna şahit olduğumdan içim yaşlandı.”
İhtiyar, “Yani bu yaşımda çok acılar gördüm diyorsun. Haklısın, evlat haklısın. Bende şaşkınım. Bu savaş olamaz. Ancak bu bir milleti yok etmek için yapılan soykırım, katliam. Buna da insanlık seyirci kalıyor. Bende anlayamıyorum. Ama Allah seyirci kalmaz bunu biliyorum, dua ediyorum.” Çocuk ihtiyarın elini göğsüne bastırdı. “Buradakileri sen bilemezsin. Ben her çocuğun hissiyle bakabiliyorum. Ben çocukluğumu yaşayamadan ihtiyarlandım.”
İhtiyar elini sıkıca tuttu. “Yani dünyadaki bu zulümler çocukları ihtiyarlattı diyorsun?”
Çocuk samimi, sıcacık elin yakınlığı içinde mahzun, dolu dolu gözler ile baktı.
“Benim temsil ettiğim çocuklar var ya…”
“Evet.”
“Allah, bunun hesabını da soracak değil mi?”
İhtiyarın içinde fırtınalar koptu, buğulanan gözleriyle başını kaldırdı.
“Yâ ilahi! Çocukları temsil eden bir masum ile aciz ihtiyarları temsil eden ihtiyar bir kulu, şu çınar ağacının altında bir araya getiren elbette sensin.
Yâ Rabbi… Biliyorum. Senin o celâl ve izzetine uygun bir dâr-ı mücazatın olacaktır. Çünkü, ekseriya zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp, buradan göçüp gidiyorlar. Bunlar bir Mahkeme-i Kübrâya bırakılıyor, tehir ediliyor. Yoksa bakılmıyor değil. Hakikatini biliyorum. Hatta bazan dünyada dahi ceza verdiğini de… Geçmişte âsi ve mütemerrid kavimlere gelen azaplar gösteriyor ki, insan başıboş değil; bir celâl ve gayret sillesine her vakit maruzdur.” diye bunları düşündü.
Göz yaşlarını silerken, çocuğu sinesine bastırdı, başını okşadı.
“Elbette cezasız kalmayacaklar.
Bunları gören, kayda alan bir Zât var. Bak ihtiyar çocuk, o Allah ki bunun hesabını soracak.
Biz o kavimleri helak eden Zâta iman etmişiz. Elbette bunların da hesabı sorulacak. Ama burada ama orada. Allah bilir. Zannetme ki zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp buradan göçüp gidiyorlar. Allah’ın büyük bir mahkemesi var. Hem burada hem orada cezalandıracak, buna itikadımız tam.”
Çocuk ihtiyara bakıp “Sen de çok şey görmüşsün gibi konuştun.”
Derinden gelen bir sesle “Evet.” dedi ihtiyar. “Hani derler ya bir oh çeksem karşıki dağlar yıkılır. Ama inancım, itikadım buna izin vermez.”
Çocuk, “Yani dayandığın bir kuvvet var öyle mi?”
“Bak anlamaya başladın. Evet, dayanak noktam, istimdat yani yardım noktam Cenab-ı Haktan başka yok. Her halimi Ona söylerim. Biliyor musun ihtiyar çocuk, O benim içimdekileri bilir. Beni anlar.” Elini çocuğun göğsüne koyarak, “Aslında seninkileri de bilir. Hiç denedin mi ona anlatmayı?”
“Bilmem.” dedi çocuk. “Belki senin yanına oturmamı isteyen Odur. İçimdeki ihtiyarlığı anlaman için, bu sözleri duymam için şu ağacın altında sohbet ettiren Allah’a hamdolsun demem gerek.”
“Oooo…” dedi ihtiyar. “Seninle anlaşacağımıza inanıyorum. O zaman bu iki dost el açıp dua etsin, olmaz mı?”
İkisi de el açıp, niyazda bulundular.
“Yâ Rabbi… Zulme uğrayan bütün çocukları, ihtiyarları, masumları koru. Bize merhamet eyle.” diye başlayan dua gittikçe derinleşti, derinleştikçe sesleri de yükselerek ağacın yapraklarının hışırtısıyla arşı âlâya ulaşıyordu…
Çınar ağacının dalları, yaprakları ve bütün mevcudat bu duaya “Amin… Allahümme Amin…” dediler.
Ayşenur Yaşar