Notice: Function _load_textdomain_just_in_time was called incorrectly. Translation loading for the wordpress-seo domain was triggered too early. This is usually an indicator for some code in the plugin or theme running too early. Translations should be loaded at the init action or later. Please see Debugging in WordPress for more information. (This message was added in version 6.7.0.) in /var/www/vhosts/kuranikerim.app/httpdocs/wp-includes/functions.php on line 6114
Akıllı zamanlama - Kuranı Kerim Meali Uygulaması
Kuranı Kerim Meali Uygulaması
Başucu Uygulamanız

Akıllı zamanlama

0

Evin annesi mutfakta heyecanla iftara yemek yetiştirmek durumundadır. Küçük oğlu bağıra bağıra ağlayarak gelir; “Anneeee! Abim kolumun üstüne düştü.” Annesi bir yandan çorbayı karıştırırken bir yandan; “Hareket ettir bakayım kolunu.” der. Çocuk hıçkırmaya devam etmektedir. Yine de annesinin dediğini yapar. Annesi; “Bak bir şey olmamış. Kırılsa hareket ettiremezdin. Düzgün oynayın” der. Çocuk boynunu büküp gider.

Bu iletişimde görünüşte gözümüze batan bir şey yok gibi. Çocuğun canı acıyordu, yine de çok tehlikeli bir şey olmadığını fark etti. Annesinden güven aldı, oyununa devam etmeye gitti. Ama sanki bir şeyler eksik gibi? Annelerimize çok yüklenmek istemiyorum, çünkü bu yazıda ana konumuz iletişim. Tatmin eden doğru iletişim… O yüzden bir de eşler üzerinden bir örnek verip konuyu daha da derinleştirelim.

Güzel bir hafta sonu. Kadın eşini uyandırıyor: “Hadi canım, kahvaltı hazır.” Eşi uyanıyor, yüzünü yıkıyor ve kahvaltıya oturuyor. Ama nedense mutfakta soğuk rüzgarlar esiyor. Sonunda eşi dayanamayıp soruyor; “Dün kredi kartından yaptığın alışveriş biraz fazla olmamış mı sence de?” Kadın bir yandan çatalına zeytin batırırken bir yandan umursamaz bir şekilde cevap veriyor; “O kartı neden aldın, kullanmak için değil mi?”

İki örneği de karşılaştıralım. Benzerlerini de siz kıyas edebilirsiniz. Peki eksik olan ne? Şimdi bir de Efendimizden bir örnek vermek istiyorum. Sonra hala karışan zihinler varsa, toparlamak için birkaç kelamımız olacak.

Efendimiz sahabeleriyle otururken bir genç gelir; “Ya Resulallah, ben zina yapmak istiyorum.” der. Sahabiler hiddetlenir. Genci dövmek isteyenler, Peygamberimizin huzurundan çıkarmak isteyenler olur. Efendimiz genci yanına çağırır, dizleri kendi dizlerine değecek şekilde tam manasıyla “dizinin dibine” oturtur. Gözlerine bakar ve der ki; “Birinin annenle bu çirkin işi yapmasını ister misin?” Genç hiddetlenerek cevap verir:

“Hayır ya Resulallah!”

“O halde, o çirkin işi yapacağın kişinin evlatları da bundan hoşlanmazlar.” Ve devam eder:

“Peki, bu çirkin işi kız kardeşinle yapmalarını ister misin?”

Genç yine hiddetle cevap verir:

“Hayır!”

“Şu hâlde bu çirkin işi kimse istemez.”

Daha sonra Efendimiz elini gencin göğsüne koyar ve hidayeti için dua eder.

Bu nebevi örneği de zikrettikten sonra meselenin aslına geçelim. Bize yoğun duygularla gelen birine ilk etapta akıl ve mantıkla cevap vermek tesiratı azaltır, sözü de zayi etmemize sebep olur. Üstelik ilişkilerdeki doyum da sağlanamaz. Peki olması gereken nedir? Tam da Efendimizde gördüğümüz gibi; duyguya duyguyla cevap vermektir. Ağlayarak gelen bir çocuğa meselenin mantığını açıklamaktan ziyade -ilk etapta- sarılmamız daha doğru olur. Öfkelenen eşimize karşı akıllı, mantıklı cevaplar vermeye çalışmak yerine, öfkesine yine bir duyguyla ama aksi bir duyguyla cevap vermemiz en doğrusu olur. (Sabır, şefkat, pişmanlık, üzüntü, sevgi gibi…) İletişimin en temel yanlarından birisi budur. Zira duygu varsa ve yoğunsa akıl devreden çıkar. Akılcı cevaplarımız karşılığını bulmaz. Duygusal tatmin yaşandıktan sonra, mesele akıl ve mantık çerçevesinde değerlendirilir. Akıl duygularımızın kontrolünde en önemli rehberdir, ama zamanında kullanılması istikametli olur.

Şeyma Özdemir