Kuranı Kerim'i hem Arapça hem de Kuran Türkçe Meali şeklinde okuyabileceksiniz
Arapça köklerin Türkçe kelime karşılığına kadar detaylı şekilde Kuranı Kerimi Türkçe anlayabileceksiniz.
Kuranı Kerim Türkçe mealini birçok müfessir âliminden okuyabilecek, ayrıca hangi müfessirin kuranı kerim Türkçe mealinden okumak istiyorsanız seçebileceksiniz.
Kuranı kerim Türkçe okurken aynı anda hangi sürede iseniz sesli şekilde mealini dinleyebileceksiniz.
Favori özelliği eklendi. Sureleri favoriye ekleyerek daha sonradan yeniden okuyabilirsiniz.
Bir bahar günü yine düştük yollara. Deprem gerçeği ile sarsılmış, mahzun, kederli… Oysa etrafta beyazlı, pembeli bahar çiçekleri açmış; ama bende hala mevsim kış. Gözlerimde bir hüzün, içim bin parça iken direksiyondaki oğlum açıyor radyoyu ve bir türkü başlıyor. Dikkatimi çekiyor sözleri. Adeta ruh halimi dillendiriyor. “Bizim ele bahar gelmiş, gezer kuzular. Dağlar çiğdem çiçek açmış, kokar yazılar. Güler gibi görünür, yürekten ağlar bazılar. Ayrı kaldım nicesinden, yürek sızılar” diyordu. Evet, ayrı kalmıştım nicesinden. Kardeş dediğim, abla dediğim, torun gibi görüp candan sevdiğim evlatlarımdan, anam, bacım gibi olan nice güzel insanlardan… Ve bu ayrılık kor gibi yakıyordu. Ben canlarımdan, kardeşlerimden, yavrularımdan ayrı düşmüştüm. Özlem; kalbimi dağlıyor sızlatıyor, ayrılık yüreğimi yakıyordu. Belki zamanla geçer denen şeyler geçmeyi bırak, daha da yakıcı olurken, kendime teselli vermeye çalışıp, bekle diyorum bahar geliyor o halde çiçekler de gelecektir. Malum çiçekler baharda gelir. Bu yürek yangını elbet sönecek ve güzel günler gelecek inşallah. Sabırlı ol. İmtihan olduğunu bil bekle. ‘’Bu da geçer Ya Hu!’’ de. Oysa ne çok severdim şehrimin bahar mevsimini. Halının üstünde rengarenk çiçeklerle desenlenmiş gibi olurdu kırlar. Evde durmayı hiç istemez, atardım kendimi tefekkürlük bu manzaraları seyre. Şimdi ise o neşeli bahar gezmelerinin ve manzaralarının yerini kırlara, parklara döşenen çadırlar ve konteynerler almış; şehrimin her bir köşesine hüzün çökmüş. Neşeli park dersleri yaptığımız parklar çadır kent olurken, kardeşlerimin her birisi başka şehirlere dağılmışken, sevk-i İlahi bizi ayrı illere sevk etmişken; bakamaz, baksam da göremez olmuştum bahar güzelliklerini. Bizler hadsiz nimetlere mazhar olmuş iken sanki birden hepsi elimizden alındı. Acaba layığı ile temaşa edip, tefekkür edemediğimiz için midir? O nimetlerin hakkını verip, üstündeki yazıyı okuyabildik mi? Gaflet ile bakmış hakkı ile okuyamamışız demek ki, imtihan o cihetten geldi.
Evet güzel ülkemize bahar ayı gelmesiyle, Sâni-i Hakîm’in ‘’Kün!’’ emrini alıp etrafımız canlanmışken, biz ne derece bunun idrakinde olabildik. Bir zaman, bir bahar günü bizim emektar motosiklete binip, bahar manzaralarını seyir için çıktığımızda içim coşmuş ‘’Ya Rab bu ne güzel sanat eseri, bu ne hoş renk, rayiha, kuş sesleri ile dolu melodi, sadece göze değil kulağa, buruna kalbe, ruha hasılı sevgi ile bakan insana hitap eden güzellikler’’ derken eşime “Yaaa ben bahçeli bir evde oturmak istiyorum. Şöyle çiçekli, böcekli. Canlanışı tefekkür etmek istiyorum” deyince tam o sırada kabristan yanından geçiyorduk ki Eşim de “Sen bahçeli ev istiyorsan al sana en güzel ev, en son mekân, üstü çiçek, altı böcek ne istersen var.” Diyerek latife etmesi ile gerçeğin ta kendisi ve bunun şakasının olmadığı, her nefis ölümü tadıcıdır hakikatince bir gün kabristana omuzlar üstünde götürülüp, üstüne o çok sevdiğin hatta vasiyet ettiğin bahar çiçeği sümbül ve zambakların ekileceği günden kaçış olmadığını görmüş oldum. Üstü çiçeklerle süslenecek belki. Peki ya altı? İşte o tam bir muamma. Oraya göre yaşamak hazırlanmak gerek. ‘’Sen çok seversin çiçeği, baharı, doğayı. Hatta dualarında ‘Rabbim ben çok seviyorum, ne olur beni bu güzelliklerinden mahrum bırakma. Ahirette de bu güzelliklerin aslını, menbalarını göster’ dersin ya. İşte şimdi o numunelerin boy gösterdiği senin de fotoğraflayıp durduğun o bahar mevsimi geldi. Bak ağaçlar da çiçeğe durdu. Hani koşardın ya ilk açan badem çiçeklerinin fotoğrafını çekeyim diye, açtılar bademler, kiraz ağaçları allı, pembeli sen ise gride takılı kalmışken seni bu gri renkten kurtaran her zaman olduğu gibi elmas nur yakutlar yani Risale-i Nur oluyor. ‘Baktım ki, meyvedar ağaçların başlarındaki meyveleri tebessüm eder bir tarzda bana bakıyorlar, bize de dikkat et yalnız harabezara bakıp durma’ diyorlardı. Lem’alar’da geçen bu bölüm de olduğu gibi harabezara takılmadan rengarenk açan çiçeklerle mutluluğu bulup çiçeklerin açtığı yerde umutlar da açar’’ deyip ümitvar olmalıyız. Biz gene sevmeli sevgi ile bakmalı ve gene muhabbet fedaileri olma gayreti içinde olmalıyız. Olanda hayır vardır düsturunca, bizim için sonbahar gibi gözükse de biz muhabbetle bakıp, dağıldığımız yeni şehirlerde yeniden ilkbaharlarda çiçekler açmalı, hizmetimize, davamıza, uhuvvet ve muhabbetle devam etmeliyiz. Unutmamalıyız ki, Her kışın bir baharı her gecenin bir neharı vardır ve çiçekler baharda açar. Vesselam…
Bahriye Kavalcı