Hamiyet-i milliye, milliyetçilik duygusuyla gayrete gelmektir. Hamiyet-i milliye sahibi bir insan, milletini diğer milletlerden maddî ve manevî bakımdan yukarıda görmek ister. Milletinin en önde olması için her türlü fedakârlığı yapar. Hamiyet-i İslamiye veya hamiyet-i diniye, din namına harekete geçmek, gayrete gelmektir. Gerçek hamiyet, şiddetli engellere rağmen hak yolda ilerleyebilmektir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle “Çabuk ye’se inkılap eden hamiyet hamiyet değildir.” Zira, “yeis aczden gelir.”
Şüphesiz, hak yolda ilerlemenin pek çok engelleri de vardır. Fakat bu engeller, aşılmak içindir. Hamiyetli insanlar, engellere bakıp ümitsizliğe düşmezler. İmanlarından ve Allah’a tevekküllerinden gelen büyük bir kuvvetle bütün engelleri aşar, manileri bertaraf eder, zevk ve şevk ile yollarına devam eder.
Din hissinden ve ahiret hedefinden bağımsız sadece milli fedakârlık duygusuyla hareket eden bir milletin terakki etmesi mümkün değildir. Öyle ise, dini hislerimiz esas olmalı. Milli duygular ise ona hâdim olmalı. Din, milliyetin hayatı ve ruhudur. Bu ruh, ailede yeşerir ve zamanla topluma sirayet eder.
Bu ay Dergimizde tarihi ve milli duyguların ailede nasıl yaşanması gerektiğini konuşacağız. İstifadeniz bol olsun.