Notice: Function _load_textdomain_just_in_time was called incorrectly. Translation loading for the wordpress-seo domain was triggered too early. This is usually an indicator for some code in the plugin or theme running too early. Translations should be loaded at the init action or later. Please see Debugging in WordPress for more information. (This message was added in version 6.7.0.) in /var/www/vhosts/kuranikerim.app/httpdocs/wp-includes/functions.php on line 6114
Hayatın her anında müspet hareket - Kuranı Kerim Meali Uygulaması
Kuranı Kerim Meali Uygulaması
Başucu Uygulamanız

Hayatın her anında müspet hareket

0

İnsan ruhunun derinliklerine inen, edebiyatın savaşlar ve afetler sırasında insanın iç dünyasında oluşan yaralara nasıl merhem olabileceğini anlatan ve gençlerin umutlarını yeşertme konusunda kılavuzluk eden değerli eğitimci yazar Ayla Ağabegüm Hocamız ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Hayatın zorlukları karşısında gençlerin nasıl ümitli kalabileceği, motivasyonlarını nasıl koruyabilecekleri ve edebiyatın bu süreçte nasıl iyileştirici bir görev üstleneceği üzerine düşündürücü bir sohbetin kapılarını araladık. Ağabegüm Hocanın zengin tecrübeleri ve aydınlatıcı perspektifi, özellikle zor zamanlarda edebiyatın insan ruhuna nasıl hitap ettiği ve gençlerin bu süreçte nasıl bir yol izleyebilecekleri hakkında bizlere istifade edebileceğimiz gerçekçi bir bakış açısı kazandırdı.

Bu röportaj bizlere, sadece edebiyat ve eğitim dünyası ile ilgili değil, aynı zamanda hayatın kendisine dair bir anlayış sunmaktadır.

  • Günümüzde bazı gençler sıklıkla karamsarlık ve umutsuzluk hisleriyle mücadele ediyor. Özellikle üniversite talebeleri mezun olunca iş bulamama sıkıntısını yaşama konusunda endişeli. Bu durumda, onlara umut ve cesaret verebilmek için ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

Şimdi tabi zor bir konu. Seneler arasında da değişme gösteren düşünceler bunlar aslında. Şu anda üniversite sayısı çoğaldı. Birçok dalda çok mezun veriliyor. Her dalda o kadar kişiye ihtiyaç olmuyor. Bu anlamda öğrenciler umutsuz olmakta haklı ne diyelim. Onlara umut vermek için, cesaretlendirmek için yeni bir sistemin gelmesi gerekiyor. Ben umut vereyim üzülmesinler. Tamam da soru sordukları zaman “Ben şu bölümden mezun oldum. Ne yapabilirim?” dediği zaman yapabileceği şeyler sınırlı sayıda. Öğretmen olmak isteyenleri düşünelim. KPSS’ye girilip belli bir puan alındıktan sonra ancak devlet atıyor. Burada tabii şunu da sorgulamak lazım. Acaba imtihanın sonucunda ölçüm tam yapılabilmiş oldu mu? Çünkü bir anlık bir şeyin sonucu olduğu için tam ölçüm yapılamıyor olduğunu sanıyorum. Ümitsizlik oradan geliyor aslında. Gençler defalarca sınava giriyor belki ama kazanamıyor. Kazanamadığı için de bu sefer ümitsiz oluyor.

Diyelim ki kazandı. Bu sefer atanma telaşı var. Sıra gelecek mi, atandığı yere gidebilecek mi? Bu gibi sorunlar gündeme geliyor. Bunun dışında özel okullar var. Fakat özel okullarda da şartlar bir öğretmen için zor. Hele son yıllarda özel okullar kendi kârına baktığı için birkaç yıl çalıştırıyor, yeni atanan öğretmeni istiyor. Tecrübeli öğretmeni elinde tutamıyor çünkü daha fazla ücret ödemesi gerekiyor. Zincirleme şartlar mezun olanın lehine gelişmiyor. Türkiye’nin gerçeği bu. Bu gerçeğin içinde gençler nasıl ümitli olsun ki?

Benim ümit vermem için elimde sunacağım bir teklifimin olması lazım. Şu anda sunacak bir şey bulamıyorum. Ama bulunmadığı için ümitsiz olmayın. İnancımızda da zaten ümitsizlik yoktur. Allah’tan ümit kesilmez. Bu ümitle hareket edin yola çıkın. Maalesef objektif olamıyoruz. Gençlerin istediği cevabı veremiyoruz. Vermek için o imkanı hazırlamamız gerekiyor. Hazırlayamadığımıza göre genç arkadaşlarımıza ancak ümit verebiliyoruz. Ama şu da bir gerçek ki çok daha çalışıp o yarışın içinde bir yerlerde olmaları da lazım. Bu konuda birçok tecrübe edinmiş bir öğretmen olarak ümit vermek güzel ama bir de ümit verirken yol göstermek daha da güzeldir.

Onun için ümidimiz şu, bu şartlarda zorlananların daha sonra bu şartları düzeltmesi. Bir şeylere üzülüyorsak imkan elinimize geçtiği zaman onu düzeltmenin yollarını aramamız gerekir.

  • Şimdiki gençlerin büyük bir kısmı maalesef iş konusunda biraz sabırsız davranıyor. Daha işin inceliklerini öğrenemeden emeğinin karşılığı olan ücretin iki katını talep ediyor. Ya da sıkıya gelemeyip daha esnek şartlarda çalışabileceği bir iş arayışına giriyor. Oysaki Yahya Kemal Beyatlı gibi ünlü bir şair bile yeri gelmiş “Rindlerin Ölümü” adlı şiirinde doğru tamlamayı bulmak için (“Karanlık serviler” yerine “Serin serviler” tamlamasını) 25 yıl beklemiş, buna kafa yormuştur. Siz bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?

Bu devrimizin gerçeği. Acaba burada genç mi haklı, yoksa yılların içinde değişen şartlar mı onu öyle düşündürüyor bunu sormak lazım. İdealist olmayan kişi mesleğe girdiği zaman zorlanacak ve sevmeden yapacaktır. Mesela benim emekli olmama az zaman kaldığı yıllarda stajyer bir genç, daha mesleğin çok başında bana kendisinin ne zaman emekli olacağını sordu. Bugün de yıllar öncesinde de, bir işim olsun da ne olursa olsun, işi yapayım ama çok da yorucu olmasın anlayışı hakim. Ama bir de gerçekten severek yapayım diyenler de var.  Yılların içinde şartlar idealist insanları yormaya başlıyor. Şartlar değişiyor.

Mesela öğretmen olarak bir okula atandık. Orada bir müdür var. Sizin orada mutlu olabilmeniz için yönetim başındaki müdürün çok ehil olması gerekiyor. Ehil bir kişi olmadığı zaman heyecanınız kırılıyor. Çok gayretli bir hoca olarak çocuklar şiir okusun, yarışmalara katılsın, ufak tiyatro oyunları oynasın vs. istiyorsunuz. Ancak tüm bunları yapmak için idareden bir yardım talep ettiğiniz zaman o yardım gelmediğinde öğretmenin yavaş yavaş şevki kırılıyor. Burada öğretmen mi haklı, yoksa düzenden kaynaklı bir sıkıntı mı var onu düşünmeliyiz.  Bana kalırsa düzende bir sıkıntı var. Ama tüm bunlara rağmen yoluma devam edeceğim dediğiniz zaman bir şekilde devam ediliyor, tabii ki zorlanarak. İdealist olmak kolay değil. Birtakım çileleri çekmek gerek.

Yıllar geçtikçe hayat şartları daha da zorlayıcı bir hal aldı. Ben o zaman öğretmenken kirada oturacaksam yine maaşımla idare edebiliyordum.  Yıllar sonra bu değişip maaş kiraya yetmeyince bu sefer mecbur başka arayışlara giriyorsunuz. Her geçen yıl şartlar zorlaştıkça idealizminiz azalıyor. İdealist ve çalışkan insanların olması için, onları küstürmeyecek bir sistemin kurulması gerekiyor. Sistem zorlaştıkça siz daha çok mücadele etmek zorunda kalıyorsunuz. Ama herkesin dayanma gücü aynı değildir. Ailenin maddi durumu, kişinin bedensel olarak sağlığı, tüm bunlar kişinin zorluklara dayanma gücünü etkiler. Son yıllarda ise mezun olan kesimin dayanma gücü daha da azdır.

Burada gençlerden yanayım. Biz gençlere bu ortamı sağlamaya çalışmalıyız. Onları suçlamak yerine “Biz neden onlar için iyi şartları hazırlayamıyoruz”? bunu tespit etmek gerekiyor. Bunun için hak yolunda olan doğruluktan ayrılmayan iyi idareciler yetiştirmemiz gerekiyor.

  • “Siz, şu anda aktif olarak öğretmenlik yapmıyor olabilirsiniz ama farklı yaş gruplarına yapmış olduğunuz söyleşiler ile hâlâ aslında bir öğretmen gibi faalsiniz. Birçok kişi emeklilikte kendi kabuğuna çekilirken, siz bu yolda devam etme enerjisini ve şevki nereden buluyorsunuz? Bu motivasyonunuzun kaynağını bizimle paylaşır mısınız?”

Eğer hayatı ve mesleğinizi seviyorsanız o güç sizde hep devam ediyor. Siz istekli olduktan sonra o gücü kimse engelleyemiyor. Yazarlık olsun, öğretmenlik hayatım olsun ben de çok zorlukla karşılaştım. Ama ben mesleğimi, öğretmenliği sevdiğim için hiç mücadelemden vazgeçmedim. Yoruldum, ama elimden gelen tüm yöntemleri bu zorluklarla baş etmek için kullandım. Ancak bunu herkesten bekleyemeyiz. Bu biraz yapı, eğitim, yetişilen ortam meselesi. Ben Anadolu’da büyüdüm ve Anadolu insanı daha mücadelecidir. Kışın karların içinde bata çıka okula gider gelirdik. Nisan ayında anca karlar erimeye başlardı. Böyle bir hayatın içinde siz daha dayanıklı oluyorsunuz. Yine aile büyükleriniz, hayatınızdaki öğretmenler, okuduğunuz kitaplar dahi bu konuda çok önemli. Tüm bunlar birbirini tamamlıyor.

  • Edebiyat toplumsal olaylardan beslenir. Savaş, göç, doğal afet vb. şeyler bir toplumda görülse hemen edebiyatın bir konusu olarak ele alınır. Aslında edebiyat o gün orada yaşananları tarihe bir nevi not düşer. Olaya dikkat çeker toplumların acısına diğer toplumların da ortak olmasını sağlar. Bunun bir örneğini yakın zamanda 2023 ekim ayında Filistin ve İsrail arasında yaşanan savaşta gördük aslında. Burada yaşananlara dikkat çekmek, tarihe not düşmek adına 40 yazar, 15 çizerin katılımı ile “Nehirden Denize Özgür Filistin” isimli bir kitap dijital ortamda yayımlandı. Filistin’de vefat edenlerin ağzından yazılmış, o gün orada yaşananları onların anlattığı kısa kısa hikayelere yer verilmiş. Hatta cansız varlıklar, mekanlar bile kişileştirilmiştir. Örneğin hastane bombalanmadan öncesinde orada yaşananları kendi ağzından okuyuculara aktarmıştır. Edebiyatın bu yönü hakkında siz ne düşünüyorsunuz?

Öncelikle yapılan çalışma gerçekten çok değerli. Duygular zamanla yazıya geçirildiği vakit tesirli oluyor gerçekten. Geçmişe baktığımızda bu gibi durumlarda yazılmış yazıları okuyunca duygulanıyoruz. Şimdi için de aynı şey söz konusu. Zamanla belki unutulacak olan bu hâdiseler yazıya geçirilince unutulmaktan kurtuluyor. O duygular yaşandıkça çareler de aranıyor. Böyle bir çalışma iyiki yapılmış. Geçmiş yılları düşünürsek çok sevdiğimiz şairlerin şiirlerini hâlâ okuduğumuzda o duyguları yaşıyoruz. 1999 depreminden sonra pek fazla bir şey yazılmadı. O anı hatırlıyorum. Buldozerler toprağa dalıyor enkaz kaldırılacak ama içinde cesetler de var. O anda dua bile edilmiyor. Benim hatıralarımda böyle bir sahne kalmış. Aradan yıllar geçti unutuldu. O bakımdan edebiyatta şiirle, yazıyla, filmle bu olayların anlatılması önemli. Daha sonraki insanlar bunları okuyup izleyip o duyguları yeniden yaşayıp bazı şeylerin farkına varabileceklerdir. Çok yakın zamanda başka bir deprem yaşadık ancak medya artık hiç o yaşananlardan bahsetmiyor. Şu an için o olay hakkında da yeterli yazı yok. Bir süre sonra maalesef o da unutulacak. Bu bakımdan şairlere, yazarlara büyük görev düşüyor. Bu yapılan çalışma da bana göre çok önemli. Zamanla her şey unutuluyor ve onları unutulmaktan kurtarmak gerekiyor. Belki bu yazılar gelecekte film ya da tiyatro konusu olacak. Böyle böyle unutulmaktan kurtulacaklar. O yüzden bu tür çalışmaları önemsiyorum. Yapanlara da teşekkür etmek gerekiyor diye düşünüyorum.

2023 senesinin Şubat ayındaki o acılar dile gelmedi ki bizler sarsılalım, bu durumdan ders çıkaralım. Duygular dile gelmeliydi ki müteahhitler yanlışını anlasın, idareciler bir şeylere göz yummasın. Duygular dile gelmediği için bu yanlışlar devam ediyor. Son olarak şunu eklemek istiyorum edebiyat, şiir sosyal yaraların önlenmesi için önemli bir vasıtadır.

  • Öğrencileriniz ya da mesleğiniz ile ilgili yaşadığınız ve sizi etkileyen unutamadığınız bir anınız var mı?

Çocuklara roman inceleme ödevi verdiğim zaman ev ödevi gibi değil de sınıfta etkinlik olarak yapabilecekleri şekilde verirdim. Kitabı okuduktan sonra sınıfta kitapları da yanlarında olurdu. Oradan onlara bazı sorular sorardım. Öğrencinin okuduktan sonra kitap hakkında ne düşündüğünü önemserdim. Kitaptan bir şeyler anlatsın isterdim. Sınıfın birinde bir öğrencim bana geldi arkadaşının ismini söyleyip “ O bu ödevi yapamaz. Çünkü abisinin yengesinin yanında kalıyor. Evde çocuklar var. Roman, şiir okumaya vakti yok. Zaten evde de müsaade etmezler. Ancak okula gidip gelmesine müsaade ediyorlar” demişti. Çok üzülmüştüm. Ben sonra ona çok kısa bir kitap hediye ettim. Kolay ve çabuk okusun diye. Yıllar sonra vapur iskelesinde karşıya geçeceğim. Koşarak birisi geldi. Bana sarıldı ve çantasından bir kitap çıkardı. Bana “Hocam vapurda bile artık kitap okuyorum” dedi. Bu öğrencim lise hayatı boyunca maalesef hiç kitap okuyacak zaman bulamamış, ayrıca evden de müsaade edilmemiş, okuma konusunda desteklenmemiş biri. Ama sonraki hayatında, belki benim verdiğim o kısa hikaye kitabından sonra kitaplar hayatında yer etmiş.

  • Benim sormak istediklerim bu kadardı. Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı acaba?

Hangi meslekte olursanız olun istediğiniz sistemi bulamayabilirsiniz. Sizi engellemeye çalışan idareciler ile de karşı karşıya kalabilirsiniz. Böyle bir ortamda çıkış yolu daha akla uygun olan yolu bulmaktır. Biri bir konuda haksız ise ben onunla baş ederim diye düşünmek yanlıştır. Haksızlıkla mücadele etmek için yöntemlerinizin olması gerektir. Mücadelenizi yavaş yavaş yapın. Karşı tarafı çok kızdırmadan yola devam edin. Çünkü insanlar git gide her yıl biraz daha acımasızlaşıyor. Haktan, adaletten, insani duygulardan uzaklaşıyor. Öfke dili ile konuşmanın hiçbir faydası yoktur. Zaten öfke dili ile konuşmak dinimizde de yeri olmayan bir şey. O dilden hep beraber kurtulmamız lazım. Bu ise eğitim ve çok okumak ile olabilecek bir şeydir. Daima müspet hareketi tavsiye ederim. Gençlerimiz doğruluktan ayrılmasınlar, sabırla, azimle, vatana millete faydalı olma gayretinde olsunlar. Bunu yaparken dinimizin gereğini yerine getirmekten çekinmesinler.

“Bu değerli paylaşımlarınız ve içtenlikle verdiğiniz cevaplar için teşekkür ederim; sözlerinizin, okurlarımıza istifadeli olacağına inanıyorum.”

Nurefşan Taş