Notice: Function _load_textdomain_just_in_time was called incorrectly. Translation loading for the wordpress-seo domain was triggered too early. This is usually an indicator for some code in the plugin or theme running too early. Translations should be loaded at the init action or later. Please see Debugging in WordPress for more information. (This message was added in version 6.7.0.) in /var/www/vhosts/kuranikerim.app/httpdocs/wp-includes/functions.php on line 6114
Neşir yoluyla hizmet - Kuranı Kerim Meali Uygulaması
Kuranı Kerim Meali Uygulaması
Başucu Uygulamanız

Neşir yoluyla hizmet

0

Her Nur talebesinin vazifesi imani hakikatleri yaymak. Bu vazifeyi de bu zamanda en tesirli olarak neşriyat hizmetleriyle gerçekleştirmekteyiz. Neşriyat hizmetlerinin nasıl daha tesirli olabileceğini Meryem İlhan ile konuştuk.

Neşriyat nedir, günümüze bakan ve önem arz eden neşriyat hizmetleri nelerdir?

Neşriyat, fikirlerin yayılmasıdır. Özellikle bu zamanda müsbet iman hizmetini yaymaktır. Bizim zaten asıl amacımız iman ve Kur’an hakikatlerinin yayılması, bunun için de her vasıtasının kullanılmasıdır. ‘Zamanın silahı ile silahlanınız’ hadisi de bu konuya bakmaktadır. Günümüzde artık Bediüzzaman’ın da ifade ettiği gibi cihat, iman ve küfür mücadelesi; silah ve kılıçla değil fikir bazında oluyor. Kim davasını daha güzel ifade edebiliyorsa o şekilde o iman hakikatleri daha çok yayılıyor. Gerek sözlü gerek yazılı iletişim veya sosyal medyada görülen bir resim gençlerin aklında, fikrinde şüphe uyandırabiliyor. O şüpheyi izale etmek için de aynı şekilde karşılık verilmesi gerekiyor. Bediüzzaman Hazretleri diyor ya ‘1922 yılında Ankara’ya geldiğimde dinsizlik fikrinin bu Müslüman toplum içinde yayılmaya çalışıldığının farkına vardım ve çok üzüldüm, endişe duydum’ diye, Üstad bunun üzerine Tabiat Risalesi’ni bastırıyor. Yani imansızlık fikrine karşı imanı ispat edecek bir eser yayınlıyor. Ama bu eserin o zamanda Arapça bilenler az olduğu için tesiri sınırlı kalıyor. Daha sonra bu mücadelesine hep devam ediyor, gazetelerle de neşrine devam ediyor

 Fikirlerimizi neşretme yoluna girerken kendimizi donatmalıyız, diyebilir miyiz?

Üstad diyor ya ‘Önce kendi nefsimi ikna etmeliyim’. Kendimiz ikna olacağız ki başkalarını ikna edebilelim.

Peki bunun için ne yapılabilir? Önce o donanıma sahip olup sonra mı neşretmek lazım yoksa, zamanla neşir sırasında da donanımlı olabilir miyiz?

Birlikte olması gerekiyor. Mesela bir üniversite öğrencisi isek ne kadarını biliyorsak, onu arkadaşlarımıza, çevremize anlatmalıyız. Herkesin sosyal çevresi vardır, herkes bildiği kadarını çevresine anlatmaya çalışmalı, zaten de biz o bildiğimiz kısımdan sorumluyuz. İmanda bir çekirdekten koca bir ağaca kadar mertebeler vardır, aynı onun gibi biz de ne kadarını biliyorsak o kadarını anlatmalıyız ama durmak da olmamalıdır. Bu konuda beni Zübeyir Abi çok etkiliyor, Ankara Üniversitesinde verdiği konferansta o kadar kişiyi bir araya toplayıp bu hakikatleri o insanlara iletmek, yaymak çok büyük bir hizmet. Bizim de gücümüz ne kadarına yetiyorsa onu yapabilmek gayemiz olmalı.

Bu zamanda bu fikirlerin neşrinde korku da olduğu için insanlar girdikleri ortamda rahat rahat kendi fikirlerini anlatamıyorlar. Ancak o ortamın müsait olması lazım. Ama bir Nur talebesi olarak bizim vazifemiz asra baktığı için her insana karşı fikirlerimizi neşretmemiz lazım, oradaki duruşumuz nasıl olmalıdır?

Şu çok önemli bence. Üstad her kesime farklı hitaplarda bulunuyor. Yöneticiye, alime, işçiye farklı hitaplarda bulunuyor. Her ortamda neşredebilecek bir hakikat bulabiliriz. İlla kitap açıp okumak değil bu, önce Risale-i Nur’daki hakikatleri kendimiz okumak, hazmetmek ve ortamda konuşulan konuya mutlaka Risalelerden değinmek. Kur’an’da hem içtimai hem de imani esaslar vardır, Risale-i Nur da Kur’an’ın bir tefsiri olduğundan bu meseleler Risale-i Nur’da da vardır ve bizim günlük yaşantımız da bu meseleler üzerine bina edilmiştir. Örneğin ortamlarda bir hastalıktan, bir musibetten, bir kazadan, ölümden bahsedilebiliyor; orada sabretmekten bahsetmek, kaderle ilgili hakikatlere değinmek de bir hizmettir, bir neşir vazifesidir. Amaç hakikati neşretmektir, illa bir kitap tutuşturmak, ders yapmak değil. Bazen duyuyoruz değil mi ‘Okuduğum bir vecize benim tüm hayatımı değiştirdi’ diyor; o kadar önemli ki bu. Bizim de bunun farkına varmamız lazım. Çünkü benim söylediğim bir cümle belki onun nazar-ı dikkatini celb edecek ve belki de daha çok sohbet etme ihtiyacı hissedecek. O bir tohum, çekirdek olacak İnşallah. Zaten bizim vazifemiz hizmettir, netice Allah’a aittir. Bu düşünce olunca aklımızda; halimiz, tavrımız da hizmet edebiliyor. Üstad diyor ya ‘Lisan-ı hâl, lisan-ı kal’den daha tesirlidir.’ Bu durumda bazen bizim nazik, şefkatli davranışımız, olaylara bakış açımız hizmet edebiliyor. Zaten birçok kişide o halden, tavırdan etkilenerek ‘Sizin dininiz böyle hassas, adaletli bir dinse öyle Müslüman oluyorum’ diyor. Yani İslamiyet’in güzel bir şekilde yaşamasıyla…

O zaman doğru neşriyat hizmetlerinin başlangıç noktasını; hakikatleri anlamak, yaşamak, kendi içimizde otutturmak ve devamında hakikatleri yaymak istediğimiz o zümreleri yakından tanımak ve bu süreç içinde kendi lisanımızla örnek olmak oluşturuyor diyebilir miyiz?

Tabi ki. Zaten mesele, herkesi toplayayım anlatayım değil. Çünkü bunun yaratılış kanunlarına uygun olması gerekiyor. Nasıl bebeklikten yetişkinliğe doğru bir ilerleme var, hizmette de öyle olmalı. Öğretmensek; çevremizdekilere, öğrencilere; ev hanımıysak komşulara anlatmaya başlamak, hal ve tavırla bu hakikatlere çağırmak, davet etmek veya kitap, dergi hediye etmek… Karşımızdaki kişi ne kadarını anlayabilirse, yaşayabilirse bu kardır. Rahmetli Kutlular Abi’nin bir sözü vardı; ‘Kitaplarımız, neşriyatımız bizim öncü kuvvetlerimiz’; onlar küçücük kapıyı aralıyorlar, o hakikatlere insanları çağırmak için bir vasıta oluyorlar. Her insan için bir önceki durumda daha iyi bir duruma geçmek onun için bir terakkidir. Biz çok sonuç odaklı hizmet yapıyoruz, o da bize bazı şeylerde engel oluyor. Örneğin istiyoruz ki hemen tesettüre girsin, namaz kılmaya başlasın, ama belki kalbinde oluşan bir iman kıvılcımı, şefkat, merhamet onun için terakkidir. Diyor ya ‘Zerre kadar imanı olan kurtulacaktır’; yani ümitvar olmak lazım hizmet noktasında.

O fikirleri sözel olarak anlatmak kadar aslında kendi yaşantımıza o hakikatleri yerleştirmek de neşriyat hizmeti oluyor, diyebilir miyiz?

Evet, neşriyat zaten iman hakikatlerini neşretmektir, bunu ister basılı kitap ve dergiyle yapalım, ister hal dilimizle yapalım hakikatleri anlatıyorsak bu bir neşriyat hizmeti oluyor zaten.

O zaman biz kendimiz neşriyat hizmetinin anlamını kısırlaştırmış mı oluyoruz?

Aynen öyle. Üstad’ın da dediği gibi, benim yapmış olduğum hizmetten ne olur ki diye düşünmememiz lazım, o hakikatleri bizim okumamız bile o hakikatin yayılması için bir adım atmış olmamızı gösteriyor. Mesela Zübeyir Abi boşluğa okurmuş. bizim küçük dediğimiz hizmetlerin çok büyük tesiri olabiliyor. Hem dar hem de geniş dairede etkisi olabiliyor. Bunun yanında bizim temel vazifemiz dar dairede olan vazifemizdir, biz geniş dairedeki hizmeti düşünecek olursak o zaman hizmetten de uzaklaşmış olabiliyoruz. İnsan ben ne yapabilirim, ben kime ne anlatabilirim diye ümitsizliğe sevk olunuyor. Oysa okumak da bir neşriyattır. Örneğin okuduğumuz bir cümleyi çevremizdekilere aktardığımızda samimane olursak eğer, o cümlenin tesiri fazla olacaktır.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı? Okuyuculara tavsiyeleriniz nelerdir?

Önce kendimiz okumalıyız, kendimizi donatmalıyız sonra da bu bilgileri kimlere nasıl ulaştırabilirim onu düşünmeliyiz. Kitapları çevremizdeki insanlara onların zevklerine uygun olarak hediye verebiliriz. Temel nokta ne kadar çok kişiye ulaştırabilirim gayesinde olmak. Risale-i Nur ilk yazıldığında herkesin amacı, gayesi buymuş. Hatta deniyor ya bir Risale-i Nur’un fiyatı onu en az 25 kişiye okutmak diye. Şimdi de biz kitap ve yayınlarımızı ne kadar çok kişiye ulaştırabilirsek o kadar çok bu iman ve Kur’an hizmetine katkıda bulunmuş oluyoruz. Bunu kendimize gaye edinirsek, Cenab-ı Hak da bu yolu bize açıyor.  Bazen biz farkında olmayabiliyoruz ama bu yayınları okuyan kişinin ruhuna bir çekirdek atılmış olabiliyor ve bu çekirdek, tohum sonra tesirini gösterebiliyor, inkişaf edebiliyor.

Herkes müdakkik olmalı, uyanık olmalı, ben daha fazla kendimi nasıl geliştirebilirim bunu düşünmeli. Hani deniliyor ya dolmayan taşamaz. O şekilde dolmamız lazım. Biz bazen elimizdeki hakikatlerin farkına varamıyoruz. Belki de insanlara ne kadar iyi geldiğini farketsek daha çok çalışacağız. Rabbim farkına varmayı nasip eylesin inşallah, gayretimizi arttırsın.

Zeynep Toprak