Kuranı Kerim'i hem Arapça hem de Kuran Türkçe Meali şeklinde okuyabileceksiniz
Arapça köklerin Türkçe kelime karşılığına kadar detaylı şekilde Kuranı Kerimi Türkçe anlayabileceksiniz.
Kuranı Kerim Türkçe mealini birçok müfessir âliminden okuyabilecek, ayrıca hangi müfessirin kuranı kerim Türkçe mealinden okumak istiyorsanız seçebileceksiniz.
Kuranı kerim Türkçe okurken aynı anda hangi sürede iseniz sesli şekilde mealini dinleyebileceksiniz.
Favori özelliği eklendi. Sureleri favoriye ekleyerek daha sonradan yeniden okuyabilirsiniz.
Evlerinizde oturun; eski Cahiliyye’de olduğu gibi açılıp saçılmayın, namazı kılın; zekâtı verin, Allah’a ve Peygamberine itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı! (ehl-i beyt) Şüphesiz Allah sizden kusuru giderip sizi tertemiz yapmak ister.(Ahzab Suresi/33)
Tesettürü, Kur’an-ı Kerim’in emrettiği şekilde anlamak ve hayata tatbik edebilmek diğer tüm emirler gibi önce enfüsteki birtakım terbiyelerde başlar. Yani “setretme” bir mananın sonucudur.
Ahzab Suresinin bazı bölümleri Peygamberimizin (asm) hanımları nezdinde mümin kadınları ve aile hayatını konu alır. Mümin bir kadının gerek şahsi gerek sosyal gerek içtimai hayatında sırat-ı müstakimi yakalayabilmesinin çok mühim bir sırrı olan tesettürü, kadına emrederek kadının bizzat kendisini, eşini, çocuğunu, aileyi ve nihayetinde toplumu korur.
Bu yüzden tesettür sadece o kadını ilgilendiren kişisel bir emir değil, içtimai hayatın düzenini tesis eden sosyal ve toplumsal getirileri olan, sistem inşa eden bir emirdir. Ahzab Suresinin 59. Ayetinin, Peygamber (asm) aracılığı ile hanımlara seslenmesi “Ey Peygamber, eşlerine ve kızlarına ve inananların kadınlarına söyle” şeklinde bir ifade ile başlaması tesettürün kişisel ve sadece kadını ilgilendiren bir emir olmadığının hikmetlerinden biri olabilir.
Kur’an-ı Kerim, tesettürün sadece şekilden ibaret kalmasını istemediğinden, tesettürden önce teberrücden sakınmayı nazara vermiştir. Her ibadet gibi tesettür ibadetinin de “kulluk” dairesi içerisinde olması, terbiye ediciliği ve rıza-i ilahiyi esas alması için sadece bir kıyafet giyme davranışına hapsolmaması gerekir. Eğer tesettürün ifade ettiği mana kişinin iç dünyasında bozulmaya başlarsa yani mümin bir kadının tesettür ibadeti kulluk manasından sıyrılırsa tesettür adı altında yaptıkları bir kıyafet kombini olmaktan öteye gidemeyecektir.
Teberrüc; b,r,c kökünden gelir. “Büruc” yani açığa çıkan, görünen, uzaktan göze çarpan, gösterişli saray, kasır manalarına gelir. Teberrüc kelimesi Kuran-ı Kerim’de asıl olarak teberüc’ül cahiliyye olarak geçer. Yani ‘’Cahiliye dönemindeki gibi teberrüc göstermeyin’’ şeklinde bir emir vardır. Kur’an, tesettürden önce kadını kulluk sınırlarına çekmekte, terbiye etmektedir. Mümin bir kadının cahiliye dönemindeki gibi büyüklenmesini, gösterişli bir şekilde gezmesini, dikkatleri üzerine çekmesini istememektedir. Teberrüc etmeyin emrinden sonra namazın ve zekâtın emredilmesi de yine kadından istenenin öncelikle bir “ene terbiyesi” olması gerektiği yönündedir. Teberrüc her türlü ibadetin sıhhatini bozar. Namazı, zekâtı bozduğu gibi tesettürü de bozar. Tesettürün bir moda haline gelmesi, tesettürlü olup gösterişten vazgeçilememesi, tesettürün yaşam tarzına sirayet edememesi, kadında itaati tesis edememesi, teberrücten sakınma emrinin göz ardı edilmesinden dolayıdır.
Nur Suresindeki “ayaklarını yere vura vura yürümesinler” emri de yine teberrücten sakındırmaya yönelik bir emridir. Teberrücün, tekebbürden farkı bu üstünlük ve kibri gösterme, ortaya dökme halidir. Kur’an-ı Kerim bu yüzden kibrin dışa vurulmuş hali olan teberrücden sakındırmış ve önce def-i şer yapmıştır. Teberrüc, riyadan da farklıdır. Teberrücde gösteriş ve kibri, süsleyerek görünür ve beğenilir hale getirerek ortaya dökme vardır. Teberrüc meyli kadında daha fazla olduğu için Kur’an mümin hanımların cahiliyedeki gibi birer sanem misal gösteriş ve kibir abideleri olmalarını istememiştir. Bu yüzden tesettür dediğimiz kavram, Kur’an bakış açısıyla önce teberrücden arınmayı gerektirir. Sanemperestlik, suretperestlik gibi bu zamanın putlarını kıran, alihelerini alaşağı eden ve tevhidi tesis eden, Kur’an’ın bu emridir.
Teberrücden kurtulma ve tesettür beraber olduğunda emir tam manasıyla tatbik edilmiş olur. Temiz olan şeyin üstü setredilmelidir. Ene, teberrücden arınmadıysa, ne kadar setredilse de ortaya çıkmak için bir zemin arayacaktır. “Gizlemekte oldukları ziynetleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar” ayetine zahiren bakıldığında “gizlenen ziynet” tesettür emrine uymuş gibi gözükmektedir. Ancak teberrüc tam olmazsa gizlenenler de ortaya çıkmak için zemin arar ve sesle, konuşmayla, tavırla, bakışla bir şekilde kendini göstermeye çalışır. Yine Ahzap Suresi 32. Ayette peygamber hanımlarına ve onların nezdinde mümin hanımlara sözü yumuşak ve edalı söylememeleri konusunda uyarıda bulunulmuştur. Bu emirle tesettürün temiz olanı setretmesi gerektiği vurgulanmıştır. Ene, ayna misal yaratıcısına bir abd olacak ve kulluk şuuru amellere sirayet edecek ve temizlenmiş, arınmış bir kadın kendini tesettür ile setredecektir.
Bediüzzaman’ın “açık saçıklık kıyafeti” tabiri teberrücün bulaştığı bir giyinme biçimini kasteder. Çünkü açık saçıklığın bir hududu ya da belirli bir şekli yoktur. Bu sebeple teberrücün bulaştığı bir başörtüsü de açık saçıklık kıyafeti sınıfına girebilir. Hadis-i şerifte giyinik olduğu halde çıplak gibi olan ve başlarında deve hörgücü gibi topuzlar taşıyan kadınlardan bahseder. Bu ifadeler kadının giyinik olsa dahi hatta başörtülü olsa dahi açık saçıklık kıyafetine girebileceğini vurgular.
Tüm hayat sahipleri kendi mehasinlerini gösterecek şekilde yaratılmıştır fakat yaratıcı insandan kendi mehasinini saklamasını istemiştir. Bu durum ene emanetinin insanda olmasından dolayıdır. Tüm varlık kendi mehasinini yaratıcısını göstermek gayesiyle sergilerken insan mehasini kendi üzerine alıp kendini gösterir ve teşhir eder. Yaratıcıyı unutturur. Bu yüzden insan için tesettür, en hikmetli olandır.
Sonuç olarak Kur’an’ın emrettiği hiçbir ibadet ruhsuz, manasız ve şekilden ibaret değildir ve olamaz. Her ibadet önce ene terbiyesi, safi bir kulluk ister. Tesettürün de ruhu teberrücden arınmaktır.
Dr. Nurenda Yaşar Coşkun
nurendacoskun@gmail.com