Tuba Nur Telci
Yaz geldiğinde günler uzar, saatler gevşer, takvim aynı kalır ama zaman başka bir tondan akmaya başlar. Tabiat bile kendi ritmini bulur; güneş sabahları daha sakince doğar, akşamları gökyüzü daha uzun bir vedayla kararır. Daha az söze, daha sade anlara, daha yavaş yürüyüşlere döneriz. Belki de yılın başka hiçbir zamanında bu kadar “içimize” dönmeyiz. Ve bu doğal akış, insanın içini serinleten bir hatırlatmayı beraberinde getirir:
“Hadi biraz yavaşla. Hadi biraz dinlen, yoruldun. Hadi biraz hatırla.”
Bu çağrı sadece gölgeli ağaçlara, serin sulara, esintili akşamlara değildir. Bu çağrı evimize, ailemize, kalbimize uzanır.
Yılın diğer zamanlarında zamanla yarışan aile hayatı, yazla birlikte biraz durulma imkânı bulur. Okul çantalarının yerini piknik sepetleri alır, aceleyle yenen yemeklerin yerini uzun balkon sofraları… Bu geçişin içinde, hayatın gizli hazineleri belirmeye başlar: birlikte olmanın kıymeti.
Yaz, sadece sıcak bir mevsim değil; ailece içimize dönmenin, ilişkileri gözden geçirmenin, eksik kalan sevgileri tamamlama fırsatının adıdır. Bazen bir dondurmanın etrafında, genişçe bir karpuz kasesinin çevresinde ya da serin bir gölgede buluruz o yakınlığı.
Aile, biraz da hayatın koşturmacasında çoğu zaman farkına varmadan ihmal ettiğimizdir. Aynı çatı altında yaşasak da birbirimizin gözünün içine ne kadar bakabiliyoruz? Aynı sofraya otursak da kaç defa “birlikte olmanın” tadına varabiliyoruz? Yaz, bu fark edişlerin mevsimi ve birbirimize en çok yaklaştığımız zaman olabilir…
Yazı, ailece bir “yenilenme mevsimi” gibi görebiliriz. Kışın yorgunluğunu atmak, baharın koşuşturmasını geride bırakmak ve güzün yoğunluğu başlamadan önce bir nefes almak… Sadece bedenimizi değil, kalbimizi de dinlendirmek. Birlikte bir kitap okumak, ekransız bir kahvaltıyı sohbet ederek yapmak.
Çocuklar için yaz, özgürlük demek. Geç uyanmak, uzun oyunlar, dondurma izleri, ekran başı ve açık alanlarda geçen akşamlar… Ama tüm bunların arkasında bir de “hatıra” bırakmak vardır. Sadece eğlenmek değil, birlikte anlamlı vakit geçirmek. Birlikte yürümek, birlikte susmak, birlikte gülmek. Zamanın bir kıymeti varsa, o da birlikteyken geçmesindendir.
Madalyonun Öteki Yüzü: Yazın Görünmeyen Anneliği
“Tatildeyiz” derken, bazen sadece “dayanıyoruz” gibi…
Balkon sefası, deniz kenarı, dondurma lekesi, gölgeli ağaçlar… Bunlar yazın görünen tarafı. Ama bazı anneler için yaz ayları bir “yük artışı” anlamına gelir. Okullar kapanır, çocuklar evde çoğalır, talepler uzar, ekranlar saatleri yutar. Evin içinde ise fark edilmeden bir “bunalmışlık” dolaşmaya başlar.
Kimse tatilde gibi değildir. Hele anneler, hiç.
Bir yanda “bu yazı verimli geçirelim” gibi niyetler, diğer yanda hiçbir şeye yetişememişliğin sızısı… Kardeş kavgalarının ortasında hissedilen çaresizlik, ekran süresi tartışmaları, idealize ettiğimiz o günlük programa doğru düzgün tikler atamayışımız, bitmeyen işler ve günün sonunda yetememe hissi… Yani aslında yazın görünen yüzü kadar, görünmeyen bir annelik çabası da vardır.
Bazı serin cümleler
Tatildeyiz diye her şey eğlenceli olmak zorunda değil.
Çocukların sıkılması da gelişimin bir parçası. Anneler olarak sürekli etkinlik üretmek zorunda değiliz. Sıkılmak, hayal gücünün toprağıdır. Ve evet, bizim de sıkılmaya hakkımız var.
Ekran savaşlarını “denge müzakeresine” çevirebiliriz. İçerikleri birlikte seçmek, izledikten sonra sohbet başlatmak… Ekranı hayatın düşmanı değil, bir paylaşıma dönüştürmek mümkün.
Bazı günler sadece geçer. Bu da olur.
Bazen günün en güzel anı, herkes uyuyup ev sessizleştiğinde yaşanır. O kısa anda bir dua, bir defter sayfası, bir pencere kenarı… Yeter ki kendimize iyi gelen küçük bir şey olsun.
Ve unutmayalım:
Mükemmel yazlar sadece sosyal medyada var…
Gerçek yazlar düzensizdir, biraz yorgun, biraz dağınık ama insanidir. Yaz, bazı aileler için hatıra biriktirme mevsimi olabilir. Ama bazıları için sadece “ayakta kalma” mevsimidir. Her iki hâl de kıymetlidir. Çünkü her hâl bir emek içerir. Her hâl sevgidir.
Ve yaz, bize bir şey daha öğretir: Gölgelik olmak. Ailemiz bir gölgeliktir; sıcaktan bunalmış duyguların sığındığı. Bazen bir yaz akşamıdır; telaşsız, dingin, umutlu. Bazen herkes uyuduğunda kılınan yatsı namazıdır; içimizdeki karmaşayı dengeleyen.
Bu yaz, koşmayı değil yürümeyi deneyelim. Program yapmayı değil, birlikte olmayı seçelim. Fotoğraf çekmeyi değil, göz göze bakmayı hatırlayalım. Çünkü en güzel kareler, kalbe bir nakış gibi işlenen ve hiç silinmeyenlerdir.