Kuranı Kerim'i hem Arapça hem de Kuran Türkçe Meali şeklinde okuyabileceksiniz
Arapça köklerin Türkçe kelime karşılığına kadar detaylı şekilde Kuranı Kerimi Türkçe anlayabileceksiniz.
Kuranı Kerim Türkçe mealini birçok müfessir âliminden okuyabilecek, ayrıca hangi müfessirin kuranı kerim Türkçe mealinden okumak istiyorsanız seçebileceksiniz.
Kuranı kerim Türkçe okurken aynı anda hangi sürede iseniz sesli şekilde mealini dinleyebileceksiniz.
Favori özelliği eklendi. Sureleri favoriye ekleyerek daha sonradan yeniden okuyabilirsiniz.
Harran Üniversitesi Öğr. Gör.
YASEMİN YAŞAR
Modern dünya, geleneksel din anlayışına karşı, yeni dinsel temayüller sunmaktadır. New Age inanışları geleneksel ile modernin bir arada sunulduğu ve modern insanın ihtiyaçlarına cevap verdiğini iddia ettiği inanç sistemleri üretmektedir. Modern toplum kendisi ile din arasına mesafe koymuş böylelikle kendi insani özüne yabancılaşmış ve bunun neticesinde de yeni maneviyat arayışlarına girmiştir. Bu arayışın bir sonucu olarak ortaya çıkan “seküler ruhsallık” toplumda modernleşme sürecinin getirdiği zihinsel yorgunluk, ruhsal ve fiziksel problemleri çözme vaadiyle ortaya çıkarak “terapi ayinleri” şeklinde kendini göstermiş olup Batı Dünyasından başlayarak tüm dünyada popüler bir pazar hâline gelmiştir.
Hint-Uzak doğu kökenli inanış ve ritüellere, batının materyalist dokunuşları ile ortaya çıkan bu akımlar, meditasyon ve yoga gibi bireysel tecrübelerle dinin yaşanabileceğini söylemektedirler. Bir başka ifadeyle din, bireysel tecrübelere dayanmakta ve geleneksel dinin kuralları yerine bireyin belirlediği kurallar kabul görmektedir. Haz ve hız çağının insanına, kurallarını kendi belirlediği ve kendi tecrübelerine göre inşa ettiği inanç sistemleri, daha cazip gelmekte ve bu durum genç ve yetişkin birçok kişiyi etkilemektedir.
Bugün bu “newage” denen Yeni Çağ inanışları Türkiye’de de etkisini göstermektedir. Özellikle bizim toplumumuzda bu yeni inanışların şifa kolu olan alternatif tedavi uygulamaları, sosyal medya ve benzeri araçlarla her geçen gün popüler bir hal almaktadır. Bu uygulamalar ile modern bireyin “kutsal seküler” rehberler aracılığıyla daha manevi daha kaliteli bir yaşam süreceğini vadetmektedir.
“Seküler kutsal” tabiri belki zihnin çok algılayamadığı kutsal ve seküleri bir araya getirmekte zorlandığı bir tabir olsa da bugün yapılmak istenen tam da budur. Genel halk kitlesinde, enerji şifacılığı yapan veya bu oluşumlara katılanlar her ne kadar başörtülü kadınlar olsa da eğitim aldıkları “master” yani efendi veya ustalarının birçoğu seküler hayat tarzında olan kimselerdir. Burada alttan alta verilmeye çalışılan mesaj, geleneksel dinin gerektirdiği farz ve sünnetleri yapmadan da kutsal olunabilir. Bunun için başörtüsü takmanıza gerek yok hatta namaz kılmanıza bile gerek yok. Zira bu anlayışın temel felsefesinde hesap vereceğiniz bir tanrı yoktur anlayışı vardır.
Yani modern toplumda birey, kendi dinini inşa etme çabasına girmiş olup onun açısından kurumsal dinin bir bağlayıcılığı kalmamıştır. Bu yönüyle toplumda din, gücünü kaybediyormuş gibi gözükse de aslında bireysel dindarlık güç kazanmaktadır. Bu gidiş Bediüzzaman’ın iki dünya harbinden sonra insanların dersini alacağı ve dini hakkı arayacağı tespitini akla getirmektedir. Evet her ne kadar modern hayatta hayatın içerisinden din, maneviyat dışlanmaya çalışılsa da insanlık dinsiz yaşayamayacaktır. Fakat şeytan ve ondan ders alan ifsat komiteleri, bu arayışın mecrasını değiştirerek hak olandan, batıl olana çevirmiş ve cazibeli bir şekilde “Yeni Çağ” inanışları adı altında sunmuştur.
Modern toplumlarda “ait olmadan inanma” düşüncesi yaygınlaşmaktadır. Yani bir dine mensup olmanıza gerek yok hatta inandığınız şeye ister “Allah” deyin, ister “Buda” deyin ister “Şiva” deyin ne derseniz deyin yaklaşımları dinleyici merkezli bir yapıdan ziyade müşteri merkezli bir yapının görünür olduğu bir hareketi düşündürmektedir. Bu müşteri odaklı yapı bireyler arasında din, dil, ırk ayrımı yapmadan ne olursan ol yine gel felsefesiyle hareket ederek düşünceyi geniş bir alana yaymaya çalışmaktadır.
Yeni Çağ inanışları, Türkiye’de vakıf, cemiyet faaliyetleriyle yayılım göstermesinin yanında, birçok kesimde, kişisel gelişim kitaplarıyla popülerlik kazanmış ve alternatif tedavi uygulamalarıyla da devam etmektedir. Son yıllarda TV dizilerinde replik hâline gelen “akışa bırakmak”, ”evrene enerji göndermek”, “anda kalmak”, “meditasyon” gibi kelimeler esasen Yeni Çağ inanışlarına ait olan terminolojidir. Halk dilinde kullanılan bu kavramların zihin dünyamızı etkilememesi düşünülemez.
Günümüzde popüler bir hâle gelen enerji şifacılığı yöntemleri, haz ve hız çağının insanının fizyolojik ya da psikolojik birçok hastalık veya problemlerine pratik ve hızlı çözümler sunduğunu iddia etmektedir. Enerji şifacılığı uygulamaları Eski Hint dinleri, Uzak Doğu din ve mistik felsefelerinden karma bir şekilde modern söylemlerle dinî hassasiyeti olmayan insanlarla beraber, hitap ettiği kitlenin dinî kavramlarını kullanarak kendisini dindar olarak tanımlayan kişilere de hitap etmektedir. Böylelikle her kesimden insana ulaşabilmekte ve medya ve sosyal medya mecralarıyla hızlı bir şekilde yaygınlaşmaktadır. Ülkemizde de özellikle “Reiki”, “Thetahealing”, “Accessbars”, “Biyoenerji” ve “EFT“ gibi enerji şifacılığı uygulamaları ilgi çekmektedir.
Ruhsal ve manevi ağırlıklı görünen bu uygulamalar, bireye konfor alanından çıkmadan, farklı deneyimler yaşatmakta, güzel ve sorunsuz bir gelecek vaadetmekte, yapılan “olumlamalar” ve “telkinlerle” psikolojik ve fiziksel problemlere çözüm buldukça bakış açısının değişeceğini, her duruma pozitif perspektiften bakacağını vadetmektedir. Diğer yandan da kendi değerini bilmek ve gerektiğinde başkalarına sınır çizebilmek mottosuyla insanı bencilliğe iten, riyakârlaştıran bir akım olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüm bu çelişkiler insan zihninde yaşandığında bireyle birlikte tüm toplumu narsizime sürükleme gibi bir vahim netice doğurmaktadır. Hem itikadi hem de sosyolojik bir problem olarak görülmektedir.
Bu bağlamda alternatif tedavi uygulamaları her kesimin ilgisini çeken bir konu iken son zamanlarda, kendini dindar olarak adlandıran bireylerin de memnuniyetle öğrendiği, uyguladığı hatta tavsiye ettiği bir alan olmuştur. Yurt dışı kaynaklı olan bu uygulamaların yadırganmaması ve ülkemize, bireylere hitap edebilmesi için dine uygun olmayan kısımları dine uydurulmaya çalışılmakta, meşru bir zemine oturtulması için sürekli “Dinimizde de şöyle bir karşılığı var.”, benzeri cümlelerle mantığa bürüme ve meşrulaştırma gayretine girilmektedir.
Yeni Çağ inanışları içerisinde değerlendirilen enerji şifacılığı sıhhatin kaybını sadece fiziksel bir aksaklık kabul eden modern tıbba karşı şifacılığı önceler. Kişinin, ego’dan meydana gelen sınırlandırmaları ve problemleri aşmasını telkin ederek, kişinin yaratıcı bir güce sahip olduğunu, yaşamını kendisi yarattığını ve kendi hayatının direksiyonunun sadece kendi elinde olduğu gibi mutezileci bir anlayış, kaderi yok sayan bir anlayış, “hayır ve şerri de yaratan Allah’tır” imanın şartını yok sayan bir anlayış ve tevhidi, nübüvveti kaldıran bir anlayışı, empoze etmektedir. Böylelikle Müslüman olan kişinin imanın şartlarına dair bağları birer birer kesmektedir. Bütün bu yok ettikleri imanın şartlarının yerine de uzak doğunun felsefesini, reenkarnasyon ve karma inançlarını ikame etmek istemektedir.
İnsan yaşamı hakkında da yine dinlerin koyduğu sınırları kaldırarak kişiye özgürlükçü ve gücü kendi içinde arayan bir ruh kazandırmaya çalıştığı görülmektedir. Ancak bunu yapmaya çalışırken materyal olarak yine kadim dinlerin geleneklerini ritüalize ederek sunmakta ve sanki bu yeni bir şeymiş gibi pazarlamaktan da çekinmemektedir. Kendisiyle çelişen bu kavram bir taraftan modernizme hayranlık duyarken, öte yandan geleneğe de göz kırpmaktadır.
Peki nereye gittiği belirsiz olan şeytanın sağdan yaklaştığı ve insana meşrulaştırdığı bu kadar yol varken insan istikametini nasıl sağlayacaktır?
Elbette ki cevabı “Mirkatü’s-Sünnet ve Tiryaku Marazı’l-Bid’a” olan sünnet-i seniyeyi hayatımızda düstur olarak yaşadığımızda olacaktır. Nitekim “Hem ben şahsımda bilmüşahede ve zevken, belki bin tecrübatım var ki mesail-i şeriatla sünnet-i seniye düsturları, emraz-ı ruhaniyede ve akliyede ve kalbiyede, hususan emraz-ı içtimaiyede gayet nâfi’ birer devadır bildiğimi ve onların yerini başka felsefî ve hikmetli meseleler tutamadığını, bilmüşahede kendim hissettiğimi…”[1]
“İşte o zaman müşahede ettim ki sünnet-i seniyenin meseleleri, hattâ küçük âdabları, gemilerde hatt-ı hareketi gösteren kıblenâmeli birer pusula gibi hadsiz zararlı, zulümatlı yollar içinde birer düğme hükmünde görüyordum.”[2] Ahir zamanın fitnelerinden korunmanın yolu Kur’an ve sünnet-i seniyye kalesine sığınmakla ve yeni gelen akımlara karşı müteyakkız durmakla olacaktır.
Hasılı yeni çağ inanışlarının ülkemizde yaygın kolu olan, enerji şifacılığı geçmişiyle barışık olmayan aynı zamanda da kopamayan heterojen bir akım olduğu görülmektedir. Bu karma yapı belli bir kalıba girmek istemeyen, başına buyruk bir hayatı tercih eden modern insanı oldukça cezbetmektedir. Genelde üç semavi din ve çeşitli felsefelerden, özelde ise Hristiyanlık’tan beslendiğini sonrasında ise dinin yerine aklı önceleyerek şifa hareketi adıyla yön değiştirdiğini görmekteyiz. Burada Bediüzzamn’ın “Muhakemat” adlı eserindeki şu tespiti hatırlamak gerekir. “Maneviyatta maddiyyunun hükümlerine müracaat ve fikirleriyle istişare latife-i Rabbaniye denilen kalbin sektesini ve cevheri nurani olan aklın sekeratını ilan etmektir.”[3]
Bugün bu eğitimlere katılan veya eğitimleri veren kişilerin birçoğu yaptıkları bu işin hangi felsefe ve dinlerle bağlantılı olduğuna dair bilgilerinin olmamasının yanında yapılan uygulamalardaki İslam inancına uymayan ritüel ve söylemleri rasyonalize etmeleri bu akımların vehametini daha da artırmaktadır. Son söz olarak yine Bediüzzaman’ın Muhakemat adlı eserinde ki şu tespitlerini hatırlatarak bitirmek istiyorum. “Mükerrem olan insan insaniyetin cevheri itibarıyla daima hakkı satın almak istiyor. Ve daima hakikati arıyor ve daima maksadı saadettir. Fakat batıl ve dalal ise hakkı arıyorken haberi olmadan eline düşer Hakikatin madenini kazarken ihtiyarsız batıl onun başına düşer. Evet batılın şen’i şöyledir. Ne vakit tebe-i bir nazarla bakılırsa sıhhatine bir ihtimal verilir. Fakat iman-ı nazar eyledikçe ihtimal-i sıhhat bertaraf olur.”[4]
Dipnotlar
[1] Nursi Said, Lemalar, Yeni Asya Neşriyat, Mart 2008, syf.184.
[1] Nursi Said, Lemalar, Yeni Asya Neşriyat, Mart 2008, syf.175.
[1] Nursi, Said, Muhakemat, Yeni Asya Neşriyat, Ocak 2008, syf34.
[1] Nursi, Said, Muhakemat, Yeni Asya Neşriyat, Ocak 2008syf 170